1. Vakıf ve Vasiyet: İbn Rüşd

Müellifin tam adı Ebü’l-Velîd Muhammed b. Ahmed b. Ahmed el-Kurtubî el-Endelüsî (ö. 520/1126)’dir. Torunu olan ve aynı zamanda felsefeci olarak tanınan İbn Rüşd’den ayırt etmek için kendisi el-Ced, el-Ekber, el-Fakih olarak anılırken torunu İbn Rüşd el-Hafîd olarak meşhur olmuştur. Kurtuba baş kadılığı da yapan İbn Rüşd, Mâlikî mezhebinin önde gelen âlimlerindendir. İbn Rüşd’ün çok çeşitli alanlarda çok sayıda eseri varsa da meşhur, bilinen ve günümüze ulaşan eserleri fıkıhla alakalıdır. Bunlardan en önemlisi ve telif edildiği dönemden itibaren Malikî fıkhının temel kaynaklarından kabul edilen el-Beyân ve’t-tahsîl’dir. Bu eser, Muhammed b. Ahmed el-Utbî (ö. 255/869)’nin el-Müdevvenetü’l-kübrâ’sında yer almayan Mâlik’ten nakledilen fetvâ ve görüşlerin derlendiği el-Müstahrece mine’l-esmia (el-Utbiyye)’nın şerhidir.

İbnü’l-Kâsım Mâlik’ten şöyle duyduğunu söyledi: Bir kimse, başka birisinin ailesine kalanı da oğullarından ve oğullarının oğullarından birisine vakfederse, bu vakıf vakıf olarak en yakın akrabasına döner. İbnü’l-Kâsım, aile ve ehil kelimeleri aynı şeydir, dedi. Onlar, asabe akrabalar, kız çocuklar, kız kardeşler ve teyzelerdir. Ben halaları onlardan görmüyorum.

Muhammed b. Rüşd şöyle dedi: İbnü’l-Kâsım’ın “aile ve ehil aynı şeydir, onlar asabe, kız kardeşler, kız çocuklar, teyzelerdir. Halaları onlara dahil görmüyorum” sözü Mâlik’in sözünün açıklamasıdır. Doğrusu bunun ona ulaşmasıdır. Utbî’nin, bir topluluk onları öz yani âyân olarak isimlendirirse ifadesi ise telifte yaptığı kısaltmadır. Aile ve ehil, İbnü’l-Kâsım’ın da belirttiği gibi aynıdır. Fakat aile, ileri gelen eşraftan birisinin baba tarafından kadın, erkek ve oğulların oluşturduğu gruba denir. Onların nesepleri baba tarafından olduğu tespit ve şahadetle bilinir. Onlar arasında mirasçılık hukuku da cari olur. Onun, “halaları bunun içinde görmüyorum” ifadesinin zahiri anlamı ise baba tarafından akrabaları mevcut olmadığında anne tarafından akrabaların dahil olamayacağını belirtmektedir. Bu aynı zamanda Ebû Zeyd b. Ebî’l-Ğamr’ın da görüştür. Eğer adamın birisi akrabalarından bir kısmına vasiyet ederse, buna anne tarafından akrabaları dahil olmaz. Dayı ve hala bunlardandır. Akrabalarından kimse kalmazsa aynı durum söz konusu olur.

Eğer adamın biri vasiyetinde, “Ben malımın üçte birini Allah yolunda vasiyet ettim” derse, daha sonra bir veya birkaç gün geçince, “Terekemin üçte birinin üçte birisi miskinlere, üçte biri kölelere, üçte biri için de yerime hac yapılacaktır” derse durum nasıldır. Dedi ki: Üçte birlik hisse ikiye taksim edilir. Yarısı Allah yolunda harcanır. İkinci yarım hisse de vasiyette belirtildiği üzere üç kısma ayrılır… Muhammed b. Rüşd dedi: Bu mesele sahih bir şekilde el-Müdevvene’de ve diğerlerinde açıktır. Eğer adamın birisi malından belirli bir kısmı başkasına vasiyette bulunursa, daha sonra başka bir adama vasiyet ederse, bu vasiyet ikisi arasında olur. Fakat burada ikinci vasiyet yapılırken ilk vasiyetten dönülüp dönülmediği durumu belli değildir.

İbn Rüşd 1988/1408. el-Beyân ve’t-tahsîl, thk. Muhammed Hacı v. dğr., 2. bs., Beyrut, Dâru’l-Garbi’l-İslâmî, C. XII, s. 192; C. XIII, s. 200.
Çeviren: Abdurrahman Yazıcı - Reşadet Ahmadov