10. Fıkıh Usûlü: Ebû Hanîfe

Ebû Hanîfe Numan b. Sâbit (ö. 150/767) meşhur mezhep imamı ve fıkıhta çığır açan büyük bir âlim ve müctehittir. Irak’ta Kûfe şehrinde yaşamış, yetişmiş ve ilmî faaliyetlerini sürdürmüş olan Ebû Hanîfe yöneticilerin kadı olması için yaptıkları teklifleri reddetmiş ve bu yüzden bir süre hapiste kalmış, bir rivayete göre hapiste vefat etmiştir. Irak bölgesinin ve rey taraftarlarının temsilcisi kabul edilen Ebû Hanîfe farazi fıkıh meseleleri türetme ve öğrencileriyle bunları tartışmakla meşhur olmuştur. Aslında diğer müctehitlerce de kabul edilen kıyas ve istihsan23 gibi akli yöntemlere çok sık başvurduğu ve rivayet edilen hadislerin kabulünde sıkı şartlar getirdiği için kimi hadis taraftarlarınca haksız yere eleştirilmiştir. Hanefi mezhebi günümüzde Türkiye, Türki cumhuriyetler, Irak, Suriye, Pakistan, Hindistan ve Mısır’da yaygındır.

Ebû Hanîfe’nin Genel Yaklaşımı

Ebu Hanife şöyle demiştir: Ben bir hükmü Allah’ın kitabında bulduğum zaman ona uyarım; hükmü Allah’ın kitabında bulamazsam Rasulullah’ın sünneti ve güvenilir kişilerin güvenilir kişilerden rivayet ettiği meşhur ve sahih hadislere uyarım; Allah’ın kitabında ve Rasulullah’ın sünnetinde bulamazsam onun ashabından dilediğim kişinin sözüne uyar, dilediğim kişinin sözünü de bırakırım, ama onların sözlerinin dışında başka bir kişinin sözüne uymam; iş İbrahim (96/815), Şa’bî (103/721), Hasan (110/728), İbn Sîrîn (110/729) ve Said b. Müseyyeb’e (94/713) –başkalarını da saydı– kadar inerse ben de onların ictihad ettiği gibi ictihad edebilirim.

Saymerî. Ahbaru Ebû Hanîfe ve ashâbih, Beyrut, Dârü’l-kitâbi’l-Arabî, 1976, s. 10.

Hasan b. Salih (168/785) şöyle demiştir: Ebû Hanîfe hadislerin nâsih (önceki hükmü kaldıran) ve mensuh (hükmü kaldırılmış) olanlarını çok iyi araştırır ve bir hadisin Hz. Peygamber ve ashabından sahih şekilde rivayet edildiğine kanaat getirirse ona uyardı. Ebû Hanîfe Kûfelilerin rivayet ettiği hadisleri ve onların fıkhî görüşlerini iyi bilirdi ve memleketindeki insanların yerleşik uygulamalarına sıkı şekilde bağlıydı. Ebû Hanîfe: “Allah’ın kitabında nâsih ve mensuh vardır; hadislerde de nâsih ve mensuh vardır” derdi ve o, memleketinin âlimlerine ulaştığı ölçüde Rasulullah (s.a.s.)’in vefatına kadar sürdürdüğü son uygulamalarını çok iyi bilirdi.

Saymerî. Ahbaru Ebû Hanîfe ve ashâbih, Beyrut, Dârü’l-kitâbi’l-Arabî, 1976, s. 10.

Sehl b. Müzâhim26 şöyle demiştir: Ebû Hanîfe’nin görüşü(nün esası) ihtiyatlı davranmak, kötülükten/tutarsızlıktan (kubuhtan) kaçmak, insanlar arasındaki muamelâtın ve işlerin düzgün ve faydalı bir biçimde yürümesini sağlayan şeylere bakmaktır. Ebu Hanife meseleleri kıyasa dayanarak çözerdi, ama kıyas kötü bir sonuç verirse, tutarlı olduğu sürece istihsana göre hüküm verirdi. Bu da tutarlı değilse Müslümanların teamülüne/örfüne başvururdu.

b. Ahmed el-Mekkî, el-Muvaffak 1321. Menakıbü’l-İmami’l-Azam Ebû Hanîfe, Haydarabad, I, 82.

Katâde b. Diâme (118/736)27 Kûfe’ye geldi. İnsanlar onun etrafında toplandı. Aralarında Ebû Hanîfe de vardı. Katâde: ’Bana fıkıhtan sorun’ dedi. Ebû Hanîfe kalktı ve “... Kayıp kişinin karısı hakkında görüşün nedir?” dedi. Katâde: “Bu konuda Ömer’in görüşüne uyuyorum, kadın dört yıl bekler, bu süre içinde kocası geri gelmezse kocası ölen kadının beklediği iddeti (dört ay on gün) bekler, sonra da evlenebilir” dedi. Ebû Hanîfe: “Eğer ilk kocası gelir ve ’Ben hayattayken nasıl evlenirsin’ derse ve buna karşılık ikinci kocası kalkıp ’Kocan varken benimle nasıl evlenirsin’ derse bu kadın kimin eşi olur?’ dedi. Bunun üzerine Katâde kızdı ve ’Size hiç cevap vermeyeceğim” dedi... Sonra Katâde Ebû Hanîfe’ye (ve yanındakilere): “Bu mesele gerçekten oldu mu?” diye sordu. Oradakiler: “Hayır” dediler. Katâde: “Bana neden olmamış bir şeyle ilgili soru soruyorsunuz?” dedi. Bunun üzerine Ebû Hanîfe: “Âlimler zor durumlar için hazırlık yapar ve bu durumlar gelmeden önce tedbirlerini alırlar, başlarına gelince de bu meseleleri tanır ve bunlara karşı nasıl davranacaklarını bilirler” dedi.

Saymerî 1976. Ahbaru Ebû Hanîfe ve ashâbih, Beyrut, Dârü’l-kitâbi’l-Arabî, s. 23. 
İbn Ahmed el-Mekkî, el-Muvaffak, 1321, Menakıbü’l-İmami’l-Azam Ebû Hanîfe, Haydarabad, I, 102-104.  
Çeviren: Mehmet Boynukalın

Kıyas

Anlamadığı bir meseleyi açıklaması için kıyas yapmasını isteyen talebesi Ebû Mukâtil’e Ebû Hanîfe şöyle demiştir:

Kıyas yapmamı istemekle ne iyi ettin. Arkadaşıyla müzakereden faydalanmak isteyen böyle yapmalıdır; kendisine söylenileni bilemediği zaman kıyasa yönelmelidir. Bil ki; doğru kıyas hakkı arayanın hakkı bulmasını sağlar. Kıyas, hak sahibinin dava ettiği hakkı (ispatlamak) için (gösterdiği) güvenilir şahitlere benzer. Cahillerin hakkı inkâr etmesi olmasaydı âlimler kıyas yapmak zorunda kalmazlardı.

Ebû Hanîfe 1368. el-Âlim ve’l-müteallim (nşr. Muhammed Zahid el-Kevserî), Kahire, s. 15. 
Çeviren: Mehmet Boynukalın

İstihsan

Muhammed b. Hasan dedi ki: Ebû Hanîfe –Allah ona rahmet eylesin– yaptığı kıyaslarda arkadaşlarıyla/talebeleriyle tartışır, onlar da onunla yarışır ve ona karşı çıkarlardı; ancak “istihsan yapıyorum” dediğinde, istihsanla ilgili getirdiği meselelerin çokluğu sebebiyle artık içlerinden kimse ona yetişemezdi, bundan sonra tartışmayı bırakır ve onun doğruluğunu teslim ederlerdi.

İbn Ahmed el-Mekkî, el-Muvaffak 1321. Menakıbü’l-İmami’l-Azam Ebû Hanîfe, Haydarabad, I, s. 90. 
Çeviren: Mehmet Boynukalın

Rey ve İctihadın Yanılabilirliği

Ebû Hanîfe’ye ictihadının şüphesiz hak/doğru olup olmadığı sorulduğunda o şöyle cevap verirdi: Vallahi bilmiyorum, belki de o şüphesiz batıldır/ yanlıştır.

b. Ahmed el-Mekkî, el-Muvaffak 1321. Menakıbü’l-İmami’l-Azam Ebû Hanîfe, Haydarabad, II, s. 153.

Ebû Hanîfe dedi ki: Bu konuştuklarımız reydir (görüştür); kimseyi buna zorlamıyoruz ve kimsenin bunu istemeden kabul etmesi gerektiğini söylemiyoruz; kim bundan daha güzelini getirebiliyorsa getirsin.

İbn Abdülber 1417/1997. el-İntikâ fî fezâili’l-eimmeti’s-selâseti’l-fukahâ (nşr. Abdülfettah Ebû Gudde), Beyrut, Dârü’l-beşâiri’l-İslâmiyye, s. 258.

Bizim bu ilmimiz reydir (görüştür); bizim yapabildiğimizin en güzeli budur; bize bundan daha güzelini getiren olursa onu kabul ederiz” ya da “o doğruya bizden daha yakındır.

b. Ahmed el-Mekkî, el-Muvaffak 1321. Menakıbü’l-İmami’l-Azam Ebû Hanîfe, Haydarabad, I, s. 76–77.

Benim kitaplarımdan fetva verenin, neye dayandığımı bilmeden fetva vermesi helâl değildir.

İbn Abdülber 1417/1997. el-İntikâ fî fezâili’l-eimmeti’s-selâseti’l-fukahâ (nşr. Abdülfettah Ebû Gudde), Beyrut, Dârü’l-beşâiri’l-İslâmiyye, s. 267. 
Çeviren: Mehmet Boynukalın

Fıkıh Meclisi

Ebû Hanîfe’nin kitaplarını yazan talebeleri kırk kişiydi. İçlerinde ileri gelen on kişinin içinde Ebû Yusuf (182/798), Züfer b. Hüzeyl (158/775), Davud et-Tâî (165/781), Esed b. Amr (190/806), Yusuf b. Halid es-Semtî (189/804) ve Yahya b. Zekeriyya b. Ebû Zâide (182/798) vardı. Yahya bu kitapları onlar için otuz yıl boyunca yazmıştı.

İbn Ebü’l-Avvâm1431/2010. Fezâilü Ebû Hanîfe (nşr. Lâtîfürrahman el-Kâsımî), Mekke, el-Mektebetü’l-imdâdiyye, s. 342.

Ebû Hanîfe’nin yanında bir meselenin çözümünde farklı görüşler ortaya koyuyorlardı, şu bir çözüm getiriyor, başkası başka bir çözüm getiriyordu. Sonra meseleyi ona arzediyor ve çözümünü ona soruyorlardı. O da kısa bir süre içinde meseleye çözüm getiriyordu. Bazen bir mesele üzerinde üç gün tartışıyorlardı. Sonra o meseleyi kitaba yazıyorlardı.

İbn Ebü’l-Avvâm 1431/2010. Fezâilü Ebû Hanîfe (nşr. Lâtîfürrahman el-Kâsımî), Mekke, el-Mektebetü’l-imdâdiyye, s. 341–342.

Ebû Hanîfe’nin öğrencileri onunla birlikte bir meseleyi tartışıyorlardı. Âfiye b. Yezîd28 gelmediği zaman Ebû Hanîfe: “Âfiye gelmeden meselenin tartışmasını bitirmeyin” derdi. Âfiye gelip onlara muvafakat ederse Ebû Hanîfe: “Meseleyi yazın” derdi; onlara muvafakat etmezse: “Meseleyi yazmayın” derdi.

Saymerî 1976. Ahbaru Ebû Hanîfe ve ashâbih, Beyrut, Dârü’l-kitâbi’l-Arabî, s. 149–150.  
Çeviren: Mehmet Boynukalın