10. Hilfü’l-fudûl Antlaşması

Mekke’de kabileler arasında yaşanan ve bazen kan dökülmesinin yasak olduğu haram aylarda (zilkade, zilhicce, muharrem, receb) dahi meydana gelen çekişme ve çatışmalar, şehrin güvenli bir belde olmasına gölge düşürmüştü. Öte yandan hac ve ticaret amacıyla Mekke dışından gelen zayıf ve güçsüz kimseler birçok defa haksızlık ve zulme uğramakta idiler. Şehirde mal, can, ırz ve namus güvenliği kalmamıştı. Haram aylar arasında yer alan zilkâdede yaşanan bir olay bardağı taşıran son damla oldu ve vicdan sahibi hakperest insanları harekete geçirdi: Yemenli Zübeyd kabilesinden bir tâcir Mekke’ye mal getirmiş ve belirli bir fiyat karşılığında Âs b. Vâil esSehmî ile pazarlık yapıp malı teslim etmişti. Ancak Âs b. Vâil borcuna sadık kalmayıp oldukça düşük bir para teklif etti ve satıcıyı oyalayıp durdu. Sonunda borcunu inkâr ettiği gibi aldığı malları iade etmeye de yanaşmadı. Zor durumda kalan Yemenli tâcir Mekke’deki nüfuzlu bazı kişilere müracaat etti. Ancak kimi Âs b. Vâil’in dostluğunu kaybetmekten kimi de onun düşmanlığını üzerine çekmekten çekindiği için yardım etmediler. Çaresiz kalan tâcir ertesi gün Ebû Kubeys dağına çıktı. Herkesin duyacağı yüksek sesle acıklı bir şekilde mağduriyetini dile getirdi ve yardım istedi. Bazı Mekkeliler bu çağrıya olumlu cevap vererek harekete geçtiler. Hz. Peygamber’in amcası Zübeyr b. Abdülmuttalib’in girişimi üzerine Kureyşliler şehrin en zengin, yaşlı ve nüfuzlu kabile reisi durumundaki Abdullah b. Cüd’ân et-Teymî’nin evinde toplandılar. Toplantıya o sırada yirmi yaşında olan Peygamberimiz de katıldı. Toplantıda hazır bulunanlar uzun tartışmalardan sonra haksızlığı önlemek için yemin ettiler ve bu iş için gönüllülerden oluşacak bir gurup kurmayı kararlaştırdılar.

Bu harekete “Erdemli insanların yemini” anlamında Hilfü’l-fudûl adı verildi. Bu toplantıda yapılan yemin ve antlaşmanın muhtevası genel hatlarıyla şöyledir:

“Allah’a andolsun ki, Mekke şehrinde birisi zülum ve haksızlığa uğradığı zaman hepimiz o kişi ister iyi ister kötü, ister bizden ister yabancı olsun kendisine hakkı verilinceye kadar tek bir el gibi hareket edeceğiz; deniz süngeri ıslattığı ve Hira ile Sebîr dağları yerlerinde kaldığı sürece bu yemine aykırı davranmayacağız ve birbirimize mâlî yardımda bulunacağız”.

Hilfü’l-fudûl mensupları toplantıdan sonra Kâbe’ye gidip Hacerü’l-esved’i yıkadılar ve bu mukaddes sudan teker teker içtiler. Ardından topluca Âs b. Vâil’in yanına gittiler ve Yemenli tâcirin hakkını istediler. Mekke ileri gelenlerini karşısında gören Âs b. Vâil borcunu ödemek zorunda kaldı.

Hz. Muhammed (s.a.v.) peygamber olduktan sonra da Hilfü’l-fudûl ittifakından övgüyle bahsetmiş ve şöyle demiştir:

“Abdullah b. Cüd’ân’ın evinde yapılan antlaşmaya amcalarımla birlikte ben de katılmıştım. Bu ittifakta yer almış olmanın mutluluğunu güzel ve kızıl develere değişmem. Bugün de böyle bir antlaşmaya çağrılsam tereddüt etmeden giderim”.

İbn Hişâm 1355/1936. es-Sîretü’n-Nebeviyye, nşr, Mustafa es-Sekkâ ve dğr., I-IV, Kahire, I-II, s. 133-134. 
İbn Sa’d 1388/1968. et-Tabakâtü’l-kübrâ, nşr. İhsan Abbas, I-IX, Beyrut, I, s. 129. 
Çeviren: Abdülkerim Özaydın – Casim Avcı