Uzak yakın ordu ve raiyyet ahvalini arayıp sormak, az ve çok olup biteni bilmek pâdişâhların vazifesidir. Zira, (O) böyle yapmazsa, ayıp olur, gaflet, tembellik ve zulme hamlederler ve memlekette olup biten fesadı ve zulmü (ya) biliyor veya bilmiyor. Eğer biliyor da meselenin çaresine bakmıyorsa, tıpkı onlar gibi zalimdir ve zulme rıza göstermiştir ve eğer bilmiyorsa, gaflete düşürülmüştür; tembel ve cahildir. Bu her iki husus da iyi değildir. Mutlaka haberci (sahib-i haber) ye ihtiyaç vardır.
Her zamanda, cahiliyette ve İslam’da padişahların bütün şehirlerde hayır veya şer olup-bitenden haberdar olan (sahib-i Berîd)i olmuştur. Öyle ki, eğer bir kimse, haksız yere bir tavuğu veya bir torba samanı almışsa, 500 fersahlık mesafedeki padişahın bundan haberi olmuş ve bu kimseyi cezalandırmıştır; diğerleri, de padişahın uyanık olduğunu anlamışlardır. Her yere haberciler (Kâr-âgâhan) bırakmışlardır. Böylece (onlar) zalimlerin faaliyetlerini kontrol altına almışlardır. (Devlet teşkilatındaki) adamlar raiyyeti namuslu eylemişler, cihanın iman ile meşgul olmuşlardır. Bu iş, çok nazile ve çok üstün bir iştir. Bu iş, haklarında (kötü) şüphe bulunmayan ve gayesi ile meşgul olmayan kimselerin eline, diline ve kalemine bırakılmalıdır. Zira, memleketin salah (a kavuşması) ve fesad (uğraması) onlara bağlıdır. Onlar başka bir kimse tarafından değil, (doğrudan doğruya) padişah tarafından (tayin) edilmelidir. Gönül rahatlığı ile hadiseleri bildirmeleri için ücret ve aylıkları hazineden emre amade kılınmalıdır. Onların ne bildirdiklerini padişahdan başka bir kimse bilmemelidir. Öyle ki, vuku bulan her hadiseyi (sadece) padişah bilsin ve ne icab ediyorsa onu emretsin. Sonra böyle olunca da, (devlet teşkilatındaki) adamlar daima itaat üzere (bulunmakta) hevesli olurlar. Padişahın tedibinden korkarlar. Padişaha karşı isyan etmeye hiç kimse cüret edemez. Zira, sahib-i haber ve münhî tayin etmek, (padişahın) adalet, uyanıklık ve basiretindendir. Padişahın (bu) tedbiri ile vilayet mamur olur.
(...)
Her tarafa tüccarlar, seyyahlar, sûfîler, dervişler ve ayak satıcıları kılığında casuslar gitmeli ve hâdiselerin hiçbir şekilde gizli kalmaması, eğer bir şey vuku bulur veya zuhur ederi zamanında çaresine bakılması için, işittikleri her şeyi haber vermelidirler. Zira, birçok zaman olmuştur ki, valiler, İkta sahipleri ve memurlar ve emirler isyan ve muhalefete girişmeyi düşünmüşler, padişahın aleyhine komplo hazırlamışlardır (casuslar geldikleri zaman), padişaha (onların) bu teşebbüslerini haber vermişler, padişah da derhal baskın yapmış, onları yakalamış, onların bu azmini boşa çıkarmıştır. Eğer başka bir padişah onun memleketine kastetmişse, onu def etmiş, onun işini bitirmiştir.
Nizâmülmülk 1999. Siyâsetnâme, çev. Mehmet Altay Köymen, Ankara: Türk Tarih Kurumu, s. 45–46, 53–54.