2. Kader Hakkında: el-Eş’arî

Şayet birileri: “Niçin kulların kesbleri Allah’ın mahlukudur, diye iddia ettiniz?” şeklinde sorarlarsa, onlara şöyle denir: Çünkü Allah Teâlâ, şöyle buyurdu: “Allah, sizi ve yaptıklarınızı yarattı” (Kur’ân 37: 96) ve yine şöyle buyurdu: “Yaptıkları amellere karşılık” (Kur’ân 46:14). Karşılık (ceza) amelleri karşılığında vaki olunca, onların amellerini yaratan (Allah) olur.

Yine denirse ki, Allah şöyle buyurmadı mı: “Yontuklarınıza mı ibadet ediyorsunuz?” (Kur’ân 37: 95) yonttuğunuz putları kasdederek, “sizi ve yaptıklarınızı yarattı” sözü ile yaptıkları putları irade ettiğini nasıl inkâr edersiniz? Onlara şöyle denir: Zannettiğin şey hatadır; çünkü putlar, gerçekte onlar tarafından yontulmuştur. Bu takdirde Allah Teâlâ “Yonttuklarınıza mı tapıyorsunuz?” sözü ile onları (putları) kasdetti. Odun/ağaç gerçekte onların mamulatı değildir. Böylece “sizi ve yaptıklarınızı yarattı” sözü ile putları kasdetmiş oluyor…

Birileri: Niçin “kesb” olan fiilin vukuu, onun Allah’tan başka faili olmadığına delalet etmesin? Tıpkı Allah’tan başka yaratıcısı olmadığına delalet ettiği gibi. Onlara, biz böyle diyoruz, denir. Yine, ona Allah’tan başka kadir olmadığına niçin delalet etmesin? derse, ona şöyle denir: Gerçekte onun Allah’tan başka faili yoktur, ve yine, gerçekte onu Allah’tan başka yaratanı olmadığı için ona kadir de yoktur.

Birileri: Onun gerçekte bir kesb olması, niçin Allah’tan başka müktesibi olmadığına delalet etmesin?.. Ona şöyle denir: Fiillerin gerçekte bir faili olması gerekir; çünkü fiil, failsiz olamaz. Gerçekte onun faili cisim olmadığına göre, hakikatte failinin Allah olması gerekir. Bir fiilin, tıpkı hakikatte onu yapan bir faili olması gerektiği gibi, gerçekte onu iktisab eden bir müktesibinin de olması gerekir. Bu takdirde, fiil kesb olunca, Allah Teâlâ’nın da hakikatte onun müktesibi olması gerekir.

Görmez misin ki zorunlu hareket, hakikatte Allah’ın, onların faili olduğuna delalet eder; onları harekete getirenin (müteharrik) Allah olduğuna delalet etmez…

Şöyle derse: İnsan, batıl olarak küfrü ve güzel olarak imanı hakikatte iktisab eder mi? Şöyle denir: Bu hatadır. “Küfrü iktisab etti”nin manası, sonradan olan bir kuvvetle küfre girdi demektir. “İmanı iktisab etti” sözümüz de böyledir. Onun da manası, ancak, bir şeyi gerçekte iktisab etmeksizin, sonradan olan bir kuvvetle iman etti demektir. Aksine onu gerçekte yapan Âlemlerin Rabbi’dir. Yalan (kizb) hakkındaki sözün, işin özünde onu yapandan başka, gerçekte onu yapan bir faili ve söyleyeni (kazib) vardır. Gerçekte bir hareketin faili ile gerçekte onu hareket ettiren, gerçekte onu yapandan başkadır, sözünde olduğu gibi…

Şöyle denirse: İnsanın kesbi, yaratma olduğu zaman, niçin onun yaratıcısı olduğunu inkar ediyorsun? Ona şöyle denir: Ben, kesbim, benim halketmemdir, demiyorum ki onun yaratıcısı olmam gereksin. Ben, ancak benden başkasının halk etmesidir, diyorum, bu takdirde, başkasının halk etmesi olduğunda, nasıl onun yaratıcısı olmam gerekecektir. Şayet benim kesbim, Allah’ın halk etmesi ile onun yaratıcısı olsaydım, zaruri olarak müteharriğin hareketi… Başkasının hareketi onları yarattığı için, bu caiz olmadığı zaman, onların dedikleri, kesbimiz başkalarının halk etmesi olduğu için bizi ilzam etmez…

Mesele

Birileri şöyle derse: Allah Teâlâ, günahları takdir eder ve yaratır mı? Kendisine şöyle denir: Evet. Hem takdir eder, hem yazar. Allah şöyle buyurarak böyle olduğunu haber vermiştir: “Biz İsrailoğullarına kitapta (şöyle) takdir ettik” (Kur’ân 17: 4). Yani onlara haber verdik ve bildirdik. Ve yine şöyle buyurdu: “Ancak hanımını geride kalanlardan takdir ettik” (Kur’ân 27: 57). Yani onu geride kalanlardan yazdık ve haber verdik. (Ancak) kendisine emretmekle takdir etti ve yarattı demiyoruz.

(Peki) Allah’ın takdiri (kaza) hak mıdır? denirse, şöyle denir: Allah’ın kazasından, taat gibi yarattığı ve yasaklamadığı hak olanları vardır. Diğer tarafta, küfür ve masiyetler gibi günah yarattığı şeyler vardır; çünkü onlardan kimi hak, kimi batıl yarattığı söz konusudur. Emir olan ve i’lam, haber verme ve yazma olan takdire (kaza) gelince o haktır; çünkü o gayri makzidir (takdir edilmemiştir).

el-Eş’arî 1952. Kitabu’l-luma’, Beyrut, s. 37–46 
Çeviren: Osman Karadeniz