2. Kime ve Hangi Durumda Zekât Farzdır: İbn Hazm

Tam adı Ebû Muhammed Alî b. Ahmed b. Saîd b. Hazm el-Endelüsî el-Kurtubî (ö. 456/1064)’dir. Zahiri mezhebinin en büyük temsilcilerinden ve bu mezhebin günümüze ulaşmasında önemli yeri olan âlimlerdendir. Fakihliğinin yanında aynı zamanda usul âlimi, muhaddis, tarihçi, edip ve şair olarak bilinen çok yönlü birisidir. Kıyası tamamen reddeden, mezhebine uygun olarak lafızcılığa aşırı bağlı kalan İbn Hazm Dâvud ez-Zâhirî’den sonra Zahirilik mezhebini sistemleştiren âlim olarak kabul görmektedir. Müellifin başta fıkıh ve fıkıh usulü olmak üzere tarih, biyografi, kelam, felsefe, edebiyat alanıyla farklı konuları ele alan çok sayıda eseri olup bunlardan büyük kısmı günümüze gelmiştir. Bunlardan el-Muhallâ isimli eseri zahiri fıkhındaki en önemli eser niteliğindedir. Zahiri mezhebinin usûlüne dair yazdığı el-İhkâm fî usûli’l-ahkâm isimli eseriyle özet niteliğinde fıkıh usulü kitabı olan en-Nübzetü’l-kâfiye fî usûli ahkâmi’d-dîn bu sahada önemlidir. Üzerinde icma edilen konuları ele aldığı Merâtibü’l-icmâ ile es-Siyâse isimli eseri de fıkıh alanında kaleme aldığı günümüze ulaşan önemli eserlerindendir.

Mesele: Zekât, Müslümanlardan hür erkeklere ve hür kadınlara, kölelere, cariyelere, küçük ve büyüklere, akıllı ve delillere farzdır. Gayrimüslimlerden zekât alınmaz. Allah Teâlâ şöyle buyurdu: “Namazı kılın ve zekâtı verin!” (Kur’ân 2: 110). Bu Allah Teâlâ’nın iman edenlerden kadın erkek, köle, hür, baliğ ve akıl sahibi herkese hitabıdır. Allah Teâlâ şöyle buyurdu: “Mallarından sadaka al; böylece onları arındırmış ve temizlemiş olursun” (Kur’ân 9:103). Bu ise, küçük büyük, akıllı ve deli, hür veya köle herkese hitap eder. Çünkü imam edenlerin tamamı Allah’ın temizlemesine ve arındırmasına muhtaçtırlar… İbn Abbâs’tan şöyle nakledildi: Peygamber (sav) Muâz’ı Yemen’e gönderince ona şöyle dedi: “Onları, Allah’tan başka ilah olmadığına ve benim elçi olduğuma şehâdete çağır. Eğer onlar buna itâat ederlerse onlara Allah’ın her günün gündüz ve gecesinde beş vakit namazı farz kıldığını bildir. Eğer onlar bunu da kabul ederlerse Allah’ın onların zenginlerinin mallarından alınacak ve fakirlere verilecek zekâtı farz kıldığını bildir.” Bu tüm Müslüman zenginlere hitap etmektedir. Eğer zenginlerse bunun içine küçük, büyük, deli, erkek köle, cariye hepsi dâhil olur. Bunda ihtilaf edilmiştir. Ebû Hanîfe ve Şâfiî, kölenin malının zekâtının efendinin sorumluluğunda olduğunu, çünkü kölenin malının efendisinin olduğunu, onun kendi malı bulunmadığını söylemektedirler. Fakat bu iki görüş sahibi de kölenin malından zekâtın verilmesi gerektiğini kabul etmektedirler. Onlarla bizim aramızdaki ihtilaf konusu, “köle mal sahibi olabilir mi? Ya da olamaz mı?” noktasındadır. Neticede onlar da kölenin malına zekâtın gerektiğinde bizimle ittifak halindedirler. Mâlik ise, “kölenin malından köleye de efendisine de zekât gerekmez” demiştir. Bu gerçekten fasit bir görüştür. Kur’ân ve sünnete aykırıdır. Onların bu konuda hüccetlerinin bulunduğunu da bilmiyorum…

İbn Hazm, el-Muhallâ, thk. Muhammed Münir Dımaşki, İdâretü’t-Tıbaati’l-Müniriyye, Kahire, 1932/1351, V, s. 201, 202. 
Çeviren: Abdurrahman Yazıcı - Reşadet Ahmadov