Ebû Ca’fer et-Tahâvî şöyle dedi: Eğer miras bırakan vefat etse geride bilinen iki oğlunu ve oldukça yüklü miktarda mal bırakmış olsa ve bir adam gelerek onların babasının kedisine yüz dirhem vereceği olduğunu iddia etse. Bu durumla ilgili olarak kardeşlerden birisi bunu kabul ederken diğeri reddetse ve kendi aleyhine ikrarda bulunan mukır, babasının borcuna ilişkin kendi ikrarıyla ilgili mukarrun leh’in lehine dâir belge düzenlemek istese şöyle düzenler.
“Bu, isimleri bulunan kimselerin şahitlik yaptıkları belgedir (senettir).” şeklinde yazar. Daha sonra tarihi yazar ve devamına da “Babası fulan kişi öldü. Öldüğü günde kendisinden ve oğlundan başkasını mirasçı bırakmadı”…
Kendi aleyhine ikrarda bulunan mukırın yaptığı ikrar neticesinde mukkarrun lehe (kendisi lehine ikrarda bulunulan kimse) elinde babasından kalan terekeden vermekle mükellef olup olmadığı konusunda âlimler ihtilaf etti.
Ebû Hanîfe, Züfer, Ebû Yusuf ve Muhammed şöyle diyorlardı: Mukır (ikrarda bulunan) kişi elinde babasından kendisine intikal eden terekenin tamamını borca karşılık olmak üzere lehine ikrarda bulunduğu kişiye verir. Çünkü babasının borcu vardır. Kendisi bu durumda borcun verilmesinden sonra terekeden kalmıyorsa mirasçı olamaz.
İbn Ebî Leylâ, Malik ve Şâfiî de şöyle dedi: Elinde bulunan malın yarısını lehinde ikrarda bulunduğu kişiye verir…