2. Nafaka: el-Kâsânî

Tam adı Alâüddîn Ebû Bekr b. Mes’ûd b. Ahmed el-Kâsânî (ö. 587/1191)’dir. Fıkıh, fıkıh usulü ve kelam ilinde otorite sâhibi olan Kasânî Hanefî mezhebinin ileri gelen âlimlerinden birisidir. Kasânî Nûreddin Mahmud Zengî tarafından Halâviyye Medresesi’ne hoca olarak tayin edilmiş, vefatına kadar da bu görevini sürdürmüştür. Fıkıh ilminde, Hanefi mezhebinde kaleme aldığı Bedâʿiʿu’s-sanâʿî isimli eseriyle tanınmaktadır. Bu eser, Kudûrî’nin el-Muhtasar’ına dayanılarak telif edilen Alâeddin es-Semerkandî’nin Tuhfetü’l-fukuhâ isimli eserinin şerhi olduğu belirtilmekteyse de müellifin bu eseri klasik anlamda bir şerh olmaktan daha çok sistemli, düzenli, kendi içinde mantık örgüsüne sahip yeni bir kitap niteliğindedir.

Nafakanın Hukuki Temelleri

Nafaka dört kısımdır. Bunlar, eşlere, akrabalara, köleye, hayvan ve cemâdâta (çevreye) karşı nafakalar şeklindedir.

Eşlere karşı nafakaya gelince, bahsin çeşitli konuları vardır. Bunlar, vacipliğinin açıklanması, vâcip olmasının sebebi, vacipliğinin şartlarının açıklanması, vacip olan miktarın açıklanması, vacipliğinin keyfiyetinin açıklanması, vacipliğinin sebebinin açıklanması, vacip olmasından sonra hangi durumların nafakayı düşüreceğinin açıklanması, kişinin zimmetinde borç olarak oluşmasıdır.

Nafaka, kitap, sünnet, icma ve aklen farzdır. Allah Teâlâ kitabında şöyle demektedir: “Kadınları gücünüz nisbetinde oturduğunuz yerin bir kısmında oturtun” (Kur’ân 65: 6). Bu, sizden birisinin güç yetirebildiği, imkânı ölçüsünde bunu yapmasının gerekli olduğunu ifade eder. Kadının mesken ihtiyacının karşılanmasının emredilmesi aynı zamanda nafakasının karşılanmasının da emridir. Çünkü nafaka, evden çıkıp çalışıp kazanmadan elde edilemez. Abdullah b. Mesud bu ayeti mushafında (kıraatinde), “Onları siz oturduğunuz gibi oturtun, gücünüz yettiği ölçüde nafakalarını karşılayın” şeklinde okumuştur. Allah Teâlâ, “Onları sıkıntıya düşürmek için onlara zarar vermeyin” (Kur’ân 65: 6) buyurmuştur. Bu, “Onların infaklarında da onlara zarar vermeyin” demektir. Çünkü onlar infak ve nafaka konusunda da zarar gördükleri durumda evden çıkacaklardır. “Mesken konusunda da onlara zarar vermeyin. İzin istemeden onların yanına girmeyin” de demektir. Onlar mesken ve ikamet konusunda da zarar gördüklerinde çıkacaklardır.

Allah Teâlâ, “Onlar hamileyseler, doğuruncaya kadar onların nafakalarını verin” (Kur’ân 65: 6) şeklinde buyurmaktadır. Yine Allah Teâlâ, “Onların marufa uygun yiyecek ve giyeceği, çocuğun babasına aittir” (Kur’ân 2: 233), “Varlıklı olan kimse bu geçimliği / nafakayı varlığına göre versin” (Kur’ân 65: 7), “Mâruf ölçüler içerisinde kadınların erkekler üzerindeki hakkı, onların bunlara karşı olan hakkına denktir” (Kur’ân 2: 228) şeklinde buyurmaktadır. Bu ayetten maksadın nafaka ve mehir olduğu söylenmiştir.

Sünnetten delile gelince, Peygamber (sav)’den şöyle nakledilmektedir: “Kadınların hakları konusunda Allah’tan sakınınız! Siz kadınları Allah’ın emaneti olarak aldınız. Allah’ın adına söz vererek onların nâmus ve ismetlerini helal edindiniz. Sizin kadınlar üzerinde hakkınız, onların da sizin üzerinizde hakkı vardır. Sizin kadınlardaki haklarınız, onların âile namus ve şerefini çiğnetmemeleri, sizin hoşlanmadığınız kimseleri evinize almamalarıdır. Eğer onlar nüşûz ederler (gayri ahlaki olarak eve başkasını alırlarsa) onlara öğüt verin, yataklarınızı ayırın ve hafifçe dövün. Kadınların sizin üzerinizdeki hakları ise, örfe uygun şekilde onların her türlü meşrû ihtiyaçlarını, yiyecek ve giyeceklerini temin etmenizdir.”

Rivâyet edilir ki, bir adam Peygamber (sav)’e gelerek, ’Kadının kocası üzerindeki hakları nelerdir?’ şeklinde sordu. Peygamber (sav) şöyle buyurdu: “O, yediğinden karısına yedirir, giydiğinden giydirir, ev haricinde onu yalnız bırakmaz. Onu dövmez ve kötülemez”. Peygamber (sav) Muâviye b. Ebî Süfyan’ın karısı Hind’in kocasının cimri olduğunu, kendi ve çocuklarının ihtiyaçları için kocasının malından alıp alamayacağını sorması üzerine şöyle dedi: “Örfe uygun olarak, kendin ve çocukların için Ebû Süfyan’ın malından al”. Eğer kocanın karısına nafaka vermesi vacip olmasaydı, bu şekilde karısının izinsiz olarak kocasının malından alması mümkün olmazdı.

Bu konudaki delillerden birisi de icmadır. Kocanın karısına nafaka vermesinin vâcip olduğunda ümmet de ittifak etmiştir. Akıl da bunu gerektirir…

Nafaka Vermenin Vâcip Olmasının Sebebi

Nafakanın vacip olmasının sebebine gelince bu konuda âlimler arasında ihtilaf edilmiştir. Bizim arkadaşlarımız şöyle dediler: Nafakanın vacip olmasının sebebi nikâh ile kadının kocaya bağlı hale gelmiş olmasıdır.

Şâfiî şöyle dedi: Nafakanın vâcip olmasının sebebi evliliktir. Çünkü artık kadın onun karısı olmuştur…

Vâcip Olan Nafakanın Miktarı

Vacip olan nafakanın miktarına gelince bu bahiste iki konu vardır…

Bunlardan ilkine gelince, âlimler bunda ihtilaf etmiştir. Bizim arkadaşlarımız, bu nafakanın kendiliğinden belirli olmadığını, yeterli olacak miktarda olduğunu söylemişlerdir. Şâfiî şöyle dedi: Kendiliğinden nafakanın durumu bellidir. Eğer durumu çok iyi olursa iki müd (1 müd yaklaşık 687 gr), orta seviyede durumu olursa bir buçuk müd, zor durumda olursa bir müdür. Bu görüşüne de “Gücü yeten, yettiği nisbette infak etsin” (Kur’ân 65: 7) ayetini delil getirmiştir. Buna göre nafakanın miktarı bellidir. Çünkü yedirmek vâciptir. Dolayısıyla belirli olması gerekir. Kefaretlerdeki yedirmek nasıl belliyse bu da böyledir. Kefaretlerde bedelini vermek gerekiyor…

Bizim görüşümüz ise şöyledir. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: “Onların marufa uygun yiyecek ve giyeceği, çocuğun babasına aittir” (Kur’ân 2: 233). Buna göre nafaka miktarı mutlaktır. Kim belirlerse nassa muhalefet etmiş olur. Örf ve adet, rızık, ihtiyaçlar neyi gerekiyorsa ona göre hareket edilir… Rivâyet edilir ki Ebû Süfyan’ın karısı Hind Peygamber (sav)’e gelerek şöyle dedi: Ebû Süfyan yaşlı bir adamdır. O bize yedirmiyor (nafakamızı karşılamıyor). Yaptığı çocuklarıma da yetmiyor. Peygamber (sav) de, “Örfe uygun olarak Ebû Süfyan’ın malından sana ve çocuklarına yetecek kadar al” dedi. Peygamber (sav) burada yeterli olma belirlendi. Dolayısıyla kadının alacağı nafakanın yeterlilik ölçüsünde belirli olduğuna delalet eder…

Ayet de bu konuda onların aleyhine delildir. Kocanın güç ve imkânı ölçüsünde nafakada bulunmasını emretmektedir. Eğer burası mutlak olarak değil de mukayyet şekilde belirli olması için delile ihtiyaç vardır…

Kâsânî 1997/1418. Bedâʾiʿu’s--sanâʾî fî tertîbi’ş-şerâî, thk. Ali Muhammed Muavviz, Adil Ahmed Abdülmevcut, Beyrut, Dârü’l-Kütübi’l-İlmiyye, C. V, s. 108–113, 114, 145, 149, 201.
Çeviren: Abdurrahman Yazıcı - Reşadet Ahmadov