Tam adı Ebü’l-Hüseyn Ahmed b. Ebî Bekr Muhammed b. Ahmed el-Kudûrî (ö. 428/1037)’dir. Hanefî kaynaklarında kendisine âit görüşlere atıflar yapılan Kudûrî müçtehit seviyesinde fakihliğinin yanında hadis yönüyle de öne çıkmaktadır. Döneminde Bağdat’ta Hanefî mezhebinin lideri konumundadır. Müellifin, Şerhu Muhtasari’l-Kerhî isimli eseri, hilaf ilminde et-Tecrîd gibi eserleri yanında mezhebin fıkhını özetlediği el-Muhtasar’ı Hanefî mezhebinin temel metinlerinden (mütûn-i selâse = üç temel metin) birisi kabul edilmektedir. Özet niteliğinde, delillere yer verilmeyen eserde İmâm Muhammed ile Ebû Yusuf’tan nakledilen görüşler de bulunmaktadır. Bu eserin erken dönemlerden itibaren matbu olarak neşredilmiş olup aynı zamanda yüzyıllarca medreselerde ders kitabı olarak okutulmuş, bu esere çok sayıda şerh ve hâşiye yazılmıştır.
Kadına nafaka vermek, kocanın üzerine farzdır. Karısı isterse Müslüman olsun isterse kâfir olsun yine de farz olur. Kadın, kocasının evinde oturmaya başlarsa bu durumda kocanın kadının nafakası, giyimi, ikamet masraflarının karşılanması sorumluluğu doğar. Bu nafaka kadın ve erkeğin zengin veya fakir olmalarına göre değişiklik gösterebilir. Eğer kadın, kocasının kendisine vermesi gereken mehr-i muaccelini (peşin ödenmesi gereken mehir) vermeden önce kocasıyla münasebetten uzak durursa, bu durumda da kocanın, hanımı kendisiyle birlikte olmasa da kadının nafakasını karşılaması gerekir. Fakat kadın, nâşize olarak (meşrû aile düzenini bozarak) evden uzaklaşır, eş olarak görevlerini yerine getirmezse bu durumda kocadan nafaka sorumluluğu düşer…
Eğer koca, karısını boşarsa ve iddet süresi içerisinde ister bâin talakla ister ric’î talakla boşamış olsun kadının nafakasını kocasının karşılaması gerekir. Kocası vefat eden kadının iddet beklemesi esnasında nafakasının karşılanması gerekmez. Kadın tarafından günah yollar sebebiyle oluşan tüm ayrılıklarda nafaka gerekmez. Eğer koca karısını boşar, daha sonra kadın irtidat ederse (dinden çıkarsa) bu durumda nafaka sorumluluğu düşer…
Eğer kadın borcu sebebiyle hapsolsa veya bir başkasının zoruyla kaçırılırsa ve onunla gitse veya mahremi olmaksızın haccetse bu durumda kocanın ona nafaka vermesi gerekmez. Eğer kocasının evinde hasta olarak bulunsa bu durumda nafaka gerekir. Kocanın durumu yerindeyse ayrıca hizmetçinin nafakasını da karşılaması gerekir. Birden fazla hizmetçinin nafakasını karşılaması gerekmez. Kocanın, karısını münferit ve ailesinden kimselerin olmadığı bir evde ikametini sağlaması gerekir. Fakat o kendi isteğiyle kabul ederse durum farklıdır…
Eğer koca, karısının nafakasını karşılamakta zorlanırsa araları ayrılmaz. Kadının kocası adına borçlanması istenir. Eğer adam kaybolsa, kaybolan kocanın başka bir adamın elinde mevcut malı bulunsa ve bu itiraf edilse bu durumda hâkim bu malla kadının ve küçük çocuklarının ve anne babasının nafakasının karşılanmasını sağlar. Bu sayılan kimseler dışında hâkimin bu maldan nafaka takdir etmez. Eğer hâkim, kadın için asgari miktarda bir nafaka tayin ederse ve daha sonra koca zengin olsa ancak karısıyla arasındaki husumetten dolayı koca hanımına hâlâ bu asgari nafakayı vermeye devam etse bu durumda karısı hâkime müracaat ederek nafaka miktarını artırılmasını talep edebilir…
Eğer koca karısının nafakasını peşin olarak bir senelik verse ve hemen verdikten sonra ölse kadından bu nafaka geri alınamaz. İmâm Muhammed’e göre ise geçmiş dönemin nafakası alınır.
Eğer bir hür kadın bir köle adamla evlenmiş olsa, kadının nafakası o kölenin üzerine gerekir. O’na borç olarak yazılır. Ve bu borç için satılır…
Eğer bir hür adam, bir cariyeyle evlense daha sonra cariyenin efendisi de bunlar için bir ev hazırlamış olsa, cariyenin nafakasını karşılaması o hür adamın sorumluluğundadır. Eğer efendi cariye ile bu adam için bir ev hazırlamazsa o adamın cariyenin nafakasını karşılaması gerekmez. Küçük çocukların nafakası da babanın üzerinedir. Bu nafakayı karşılamak için ona kimse yardımcı ve ortak olmak zorunda değildir. Nasıl ki karısının nafakasını karşılaması için başkası kocaya ortak olmuyorsa bu da öyledir. Eğer çocuklar henüz emzikte olsalar anneleri onu emzirmeye zorlanamaz. Çocukların babası, çocukların süt emmesi için bir sütanne kiralar. Eğer karısını veya iddet bekleyen eşini çocuklara süt emzirtmek için kiralasa bu caiz olmaz. Kadının iddeti tamam olursa bu durumda koca bu kadını (çocuğun annesini) sütannesi olarak kiralayabilir. Eğer çocuğun babası, ben o kadını sütannesi olarak kiralamam diyerek başka bir kadın getirse ve çocuğun annesi de bu gelen yabancı kadının kira ücretinin misline râzı olsa annenin çocuğu emzirmesi daha uygun kabul edilir. Fakat annesi süt emzirme kirası olarak daha fazla ücret talep ederse baba bu fazla ücreti ödemeye zorlanamaz. Çocuğun nafakası baba ve dedenin üzerinde bir sorumluluktur…
Eğer anne ile baba arasında ölüm veya başka bir sebep ile ayrılık vuku bulsa annesi çocuğuna karşı daha layıktır. Eğer çocuğun annesi bulunmuyorsa babasının annesi kız kardeşlerden daha uygundur. Eğer çocuğun ninesi bulunmuyorsa kardeşleri teyze ve halalara nazaran daha lâyıktırlar. Öncelikle anne baba bir kız kardeş tercih edilir. Daha sonra anne bir kız kardeş, daha sonra da baba bir kardeş tercih sebebidir. Daha sonra teyzeler aynı şekilde devam eder. Yani anne baba bir teyze, ondan sonra anne bir teyze ondan sonra baba bir teyze gelir. Bu zikredilen kadınlardan herhangi birisi evlenmiş olsa hidâne (çocuğa bakma) hakkı ortadan kalkar…
Eğer çocuğun ailesinden kadınlar bulunmuyor ve erkekler çocuğun bakımında ihtilaf halinde olsalar, asabe cihetinden akrabaları tercih edilir. Yani çocuğun amcası dayısına tercih edilir...
Tüm mahrem rahim sahibi akrabaya nafaka yükümlülüğü doğar. Eğer kişi küçük ve fakirse, buluğu yaşını geçmiş fakir kadınsa, kötürüm durumda olan erkekse, fakir bir âmâ ise, miras oranın nispetinde rahim sahiplerinin nafaka vermeleri gerekir. Buluğ yaşına ulaşmış kızın nafakası ile kötürüm erkek çocuğun nafakası anne babanın üzerinedir. Bu sorumluluk iki hisse babanın, bir hisse annenin karşılaması şeklindedir. Din farkı sebebiyle bu durumda nafaka vâcip olmaz. Yine aynı şekilde fakir olan kimse de nafakayla sorumlu olmaz. Kaybolan çocuğun geride malı varsa bu maldan anne ve babasının nafakaları karşılanır. Çeşitli metaları anne baba satarsa bu caiz olur. Fakat akar cinsinden malları satarsa bu câiz olmaz. Eğer kaybolan çocuğun malı anne ve baba yanında olsa, anne ve babası bu maldan infak etseler çocuk geldiğinde infak ettiklerini tazmin etmeleri gerekmez…
el-Kudûrî 1422. el-Muhtasar, thk. Nâim Eşref Nur Ahmed, Karaçi, İdâretü’l-Kur’ân ve’l-Ulûmi’l-İslâmiyye, s. 567–574.
Çeviren: Abdurrahman Yazıcı - Reşadet Ahmadov