Vahit Türk, Anadolu Üniversitesi Açık Öğretim Fakültesi için hazırladığı ders not¬larında: ’Tarihte Türkler kadar dillerini farklı alfabelerle yazmış başka bir millet ol¬madığını söylemek abartı olmaz" diye bildirir. "Belgelerle izlenebilen yaklaşık 1350 yıllık süre boyunca Türkçe, 13 değişik alfabe ile yazılmıştır. Dünya dilleriyle kıyas¬landığında bu durum daha iyi anlaşılacaktır: Avrupa dilleri başlangıçtan bu yana Latin alfabesiyle, Slav dilleri baştan beri Slav (Kiril) alfabesiyle, Arapça baştan beri Arap alfabesiyle yazılmış ve yazılmaya devam edilmektedir. Türkçe ise değişik dönem ve coğrafyalarda Köktürk, Soğd, Uygur, Mani, Brahmi, Tibet, Süryani, Arap, Grek, Ermeni, İbrani, Latin ve Slav (Kiril) alfabeleriyle yazılmıştır. Bunlardan Soğd, Mani, Brahmi, Tibet, Süryani, Grek, Ermeni ve İbrani alfabeleri belli tarihî dönemlerde kısa süreli olarak ve oldukça sınırlı çevrelerde kullanılmıştır. Geriye kalan Köktürk, Uygur, Arap, Latin ve Kiril alfabeleri ise uzun sürelerle ve geniş coğrafyalarda kullanılmıştır.
Türkçenin bu kadar farklı alfabelerle yazılmasının nedeni, Türk milletinin yaşadığı hayat tarzıyla doğrudan ilgilidir. Türkler, çok erken devirlerden itibaren göçler ve fetihler nedeniyle Sibirya’dan İç Asya’ya, Ön Asya’dan Kafkaslar’a, Karadeniz kı¬yılarından Orta Avrupa’ya kadar uçsuz bucaksız bir coğrafyaya dağılmış ve bunun sonucunda da pek çok halk ve kültürle karşı karşıya gelmiş, iç içe yaşamış ve kültürel alışverişlerde bulunmuş, bazen de bu halklar içinde eriyip yok olmuştur.
Bugünkü bilgilere göre, Türkçenin yazıldığı ilk alfabe Göktürk/Köktürk (Orhun) alfabesidir. Run harfleri, Yenisey Run harfleri, Runik alfabe ya da Türk Run yazısı ola¬rak da adlandırılan alfabe, dördü sesli, yirmi altısı sessiz, sekizi ise ok, ko, uk, ku, ük, kü, nç, nd gibi bitişken harfler olmak üzere, sağdan sola ve yukarıdan aşağıya doğru yazılabilen otuz sekiz harften oluşur. Sesli harfleri, sessizler okutur ve harfler birbi¬riyle bitişmezler. Taş ve eşya üzerine kazınmaya elverişli olan Göktürk alfabesinin, Oğuz boylarının mal varlıklarını mühürlemek suretiyle tescil etmekte kullandıkları damgalarından (tamga) doğduğu genelde kabul gören savdır. Esasında bir iletişim gereksinimi olarak türedikleri düşünülen damgaların taşlar üzerine bıraktıkları izler, eski Türk coğrafyasının sınırlarını belirlemekte de kullanılmaktadırlar.
Göktürk alfabesiyle yazılan metinlerin ilk örneklerinin İS. 730’lu yıllarda Tonyukuk, Kültigin ve Bilge Kağan hatırasına yazılıp dikilen Orhun Abideleri oldukları kabul edi¬lir. Ancak, Kazakistan’daki Esik kurganlarında bulunan İÖ. 5.-4. yüzyıllara ait toprak tasın üzerindeki yirmi altı harflik bir ibare, Göktürk alfabesinin kullanımını Orhun kita¬belerinden yaklaşık 1200 yıl geriye götürmektedir. 2013 yazında kaybettiğimiz büyük araştırmacı Servet Somuncuoğlu başkanlığındaki heyet tarafından Kırgızistan’da Tan-rı Dağları’nın kollarından Aladağlar üzerinde bulunan Saymalı Taş’ta belgelendirilen (2005) yazı ve resimler, İÖ. 3000 yılında işlevsel bir ulusal runik alfabenin varlığını kanıtlamıştır. Bu vesileyle, Servet Somuncuoğlu’nu rahmet ve saygıyla anıyoruz.
Göktürk alfabesiyle kâğıda yazılmış olduğu halde bulunan ilk eser, İS. 800’lü yıl¬lara tarihlenen Irk Bitig isimli (Eski Türkçe Irk "fal" ve bitig "k/tap"anlamındadır) tam ve mükemmel bir kitapçıktır. Çin’in Gansu eyaletinin Dunghuang şehrindeki Magao ya da Bin Buda mağaralarının kütüphanesinde bulunan bu eseri, Doğu Türkistan’ın Turfan şehrinde keşfedilen 405 satırlık Sekiz Yükmek (Eski Türkçe, "Sekiz Tomar, Sekiz Yığın") ile İS. 900’lü yılların ilk yarısında Çinceden Uygurcaya çevrilen Altun Yaruk (Altın Işık) izler.
Kültigin, Bilge Kağan, Tonyukuk, Moyun Çor Kağan kitabelerinde bahsedilen Soğdlar (sogdak bodun) Göktürklerle yakın ilişkileri olan eski bir İran halkıdırlar. Ka- rabalgasun III, Somon Sevrey kitabelerinin birer yüzleri 22 harften oluşan ve sağdan sola yazılan Soğd alfabesiyle ve Soğd dilinde yazılmıştır. Moğolistan Halk Cumhuri- yeti’nin Arhangay Aymag bölgesinde bulunan Bugut Dağının yakınlarındaki Bugut Kitabesi eski Türk bengü taşlarının (bengi taş /bengütaş /bengüdaş/mengütaş) en iyi örneklerinden birisi olduğu kabul edilmektedir. Türk mitolojisinde Ölümsüzlük Taşı anlamına gelen bengü taş, dönüşümü ve döngüyü vurgularken sonu olmayan, hep varolacak olan bir varlık anlayışını ifade eder. Soğd alfabesi Türkçenin yazımında yetersiz olmakla birlikte, zaman içinde ekleme ve değişikliklerle Uygur alfabesine evrilmiş, Göktürk alfabesi yerini Uygur alfabesine bırakmıştır. Dördü sesli on sekiz harften oluşan Uygur alfabesi, Budist, Manici ve Hıristiyanlığa ait metinler, mek¬tuplar, hukuk belgeleri, yarlıklar (fermanlar), astronomi ile ilgili metinler, takvim ve tıp metinleri, Türk halk edebiyatı metinleri gibi çeşitli alanlara ait eserlerin yazıya geçirilmesinde kullanılmıştır. Moğol İmparatorluğu tarafından da kullanılan Uygur alfabesi, Fatih Sultan Mehmet ve II. Bayezit devirlerinde Osmanlı sarayında da bili¬nen ve kullanılan bir yazı sistemidir. Fatih Sultan Mehmet’in Akkoyunlu hükümdarı Uzun Hasan’a (1423—1478) yolladığı iki mektup bu alfabeyle yazılmıştır. Sağdan, sola doğru yazılan Uygur alfabesi 8. yüzyıldan 12. yüzyıla kadar hayli yaygın olarak kullanılmış olmakla birlikte, 15. yüzyılda ancak yerel örneklere rastlanmaktadır.
10. yüzyıldan sonra tüm Türk-İslam devletleri tarafından kullanılan yirmi sekiz harfli Arap alfabesi, Türkçe kullanımında otuz bir ya da otuz altı harf içerecek şekilde genişlemiştir. Bu bağlamda, Prof. Dr. Şerafettin Turan gibi bazı dilbilimciler günü¬müzde "eski yazı" olarak bilinen alfabeye Arap alfabesi değil, "Arap kökenli alfabe" denilmesi gerektiğini savunmuşlardır. Sağdan sola doğru yazılan bu alfabe, asırlar boyunca Türkçenin hemen tüm lehçelerinde kullanılmış, milyonlarca kitap ve kitabe bu alfabe ile yazılmış, Ortadoğu ve Balkanlarda asırlarca hüküm süren Osmanlı İm- paratorluğu’nda devletin ilk devirlerinden başlayarak, Türkçe resmî evraklar Türk-İs- lam alfabesiyle kaleme alınmıştır.
Eski Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği sınırları içinde yaşayan Türkler tarafın¬dan kullanılan Kiril alfabesi, on biri sesli otuz sekiz harften oluşur. Soldan sağa doğru yazılan alfabenin kullanım alanı eski Sovyet bloku ile kısıtlı kalmışken, 1991’den itibaren Türk lehçeleri için önerilen "otuz dört harfli ortak Latin alfabesi"ne geçiş çalışmalarına başlanmıştır. Günümüzde Azerbaycan, Türkmenistan ve Özbekistan tarafından benimsenen alfabenin yakın gelecekte Kazakistan ve Kırgızistan tarafın¬dan kabulü beklenmektedir.
İlk kez 1925 yılında Azerbaycan’da kullanıma giren Latin alfabesi, Türkiye’de 1928’de benimsenmiştir. Gazi Mustafa Kemal Atatürk, sekizi sesli yirmi dokuz harf¬ten meydana gelen bu alfabenin "Latin esasından alınan Türk alfabesi" olarak tescil edilmesini savunmuştur.
Dinsel metinlerde kullanılan Brahmi alfabesi, Hindistan kökenli bir yazı sistemidir. Budist Uygurlar tarafından kullanılmıştır. Brahmi alfabesi ile yazılmış olup da bugüne ulaşan pek az metin bulunmakta olup Türkçe için kullanışlı olmaması nedeniyle yaygınlaşıp benimsenmediği düşünülmektedir. Estrangelo (Süryani) alfabesi, Doğu Türkistan’da İS. 7. yüzyıldan itibaren yayılan Hıristiyan Nasturi mezhebi müntesipleri tarafından dinsel iletişimde kullanılmıştır. İbrani alfabesi ile kaleme alınan Türkçe metinler, İS. 9. yüzyılda, Museviliğin Karay mezhebine giren Hazar Türklerinden kalmadır. Kuzey Sami yazısından gelişen yazı sistemlerinden biri olan İbrani alfabesi, hemen tüm Sami (Semitik) dil gurubuna bağlı dilde olduğu gibi sağdan sola doğru yazılan yirmi iki temel sessiz harften oluşur. 16. yüzyıldan itibaren Karaylar arasında yaygınlaşan İbrani alfabesi günümüzde Karaylar tarafından yalnızca dinî metinlerinde ve ibadet amaçlı kullanmaktadırlar. Grek alfabesi, Anadolu’da Hıristiyanlığın Ortodoks mezhebine bağlı Karamanlı Türkler tarafından 18-20. yüzyıllar arasında kullanılmış olan yazı sistemidir. Sınırlı sayıda insan ve dar bir alanda kullanılmış olmasına rağmen çok sayıda eser verilen bu alfabenin kullanımı Lozan antlaşmasıyla sona ermiştir.