3. Ca’fer b. Ebû Tâlib’in Necâşi’nin Huzurunda Yaptığı Konuşma

İslâm’ın yayılması engellenip Müslümanlara yönelik baskılar artınca Hz. Peygamber, nübüvvetin 5. yılında (m. 615) Müslümanların bir kısmını Habeşistan’a göndermeye karar verdi. Habeşistan’da adil olduğu bilinen bir hükümdar vardı. Hicret süreci yaklaşık iki yıl devam etti. İmkân bulan Müslümanlar peyderpey Habeşistan’a gittiler.

Habeşistan’a hicret eden Müslümanların çoğu Mekke’nin saygın ailelerine mensup insanlardan meydana geliyordu. Hz. Peygamber, bir taraftan Müslümanların maruz kaldıkları baskıları hafifletmeye çalışırken bir taraftan da müşriklerin Müslümanlara yönelik baskılarını azaltmalarını sağlamak amacıyla Habeşistan’a hicreti mücadele aracı olarak kullandı.

İlk göç edenler, on biri erkek dördü kadın olmak üzere on beş kişiden oluşuyordu. Bunlar arasında Hz. Peygamber’in damadı Hz. Osman ile kızı Rukıyye de vardı. Daha sonra hicret edenlerle birlikte Habeşistan’a giden Müslümanların sayısı yüzü aştı.

Hz. Peygamber’in Habeşistan’a gönderdiği Müslümanlar arasında, ailesi tarafından baskı görmeyen Ca’fer b. Ebû Tâlib ve eşi Esma bint Umeys de bulunuyordu. Bu da hicret edenlerin sadece baskıya maruz kalanlar arasından seçilmediğini gösterir.

Mekke müşrikleri Habeşistan’a giden Müslümanları orada da rahat bırakmadılar. Habeşistan’a heyet gönderip Habeş hükümdarı nezdinde girişimde bulunarak Müslümanların iade edilmesini sağlamaya çalıştılar. Ancak Habeş hükümdarı Müslümanlarla görüşmeden karar veremeyeceğini söyledi. Müslümanları temsilen Ca’fer b. Ebû Tâlib Necaşi ile yaptığı görüşmede şunları söyledi:

“Ey Hükümdar! Biz cahiliye karanlıkları içinde yüzen bir kavimdik. Putlara tapar, ölü hayvan eti yer, günah işlerdik. Akrabalarla ilişkiyi keser, komşulara kötü davranırdık. Aramızda güçlü olanlar zayıfları ezerdi. Allah bize aramızdan soyunu, doğruluğunu, güvenilirliğini ve iffetini bildiğimiz bir elçi gönderinceye kadar bu şekilde yaşamaya devam ettik. Allah’ın elçisi, bizi Allah’ı birlemeye, O’na ibadet etmeye, bizim ve atalarımızın O’nun dışında ibadet ettiğimiz putları ve taşları terk etmeye davet etti. Bize doğru söylemeyi, emaneti yerine getirmeyi, akrabaları ziyaret etmeyi, komşulara iyi davranmayı; haramlardan sakınmayı ve insanları öldürmemeyi emretti. Bize kötü ve günah fiiller işlemeyi, kötü söz söylemeyi, yetimlerin malını yemeyi, iffetli kadına iftira etmeyi yasakladı. Allah’a ibadet etmeyi ve O’na herhangi bir şeyi ortak koşmamayı, namaz kılmayı, zekât vermeyi ve oruç tutmayı emretti. Onu tasdik ettik, ona inandık ve Allah’tan getirdiği mesajlar doğrultusunda ona uyduk. Böylece sadece Allah’a ibadet ettik ve O’na hiçbir şeyi ortak koşmadık. Bize haram kıldığını haram, helal kıldığını helal kabul ettik. Yüce Allah’a ibadetten ayrılıp eskisi gibi putlara tapmamız ve daha önce helal gördüğümüz kötülükleri helal görmemiz için kavmimiz bize düşmanlık yaptı. Bizi işkencelere maruz bıraktılar ve dinimizi terk etmemiz hususunda baskı yaptılar. Mekkeliler bize zulmedince ve baskılarını artırıp dinimizi yaşamamıza izin vermeyince senin memleketine geldik. Birçok hükümdar arasından seni seçtik ve sana komşu olmayı tercih ettik. Senin yanında zulme uğramayacağımızı umarak geldik ey hükümdar!”

Necaşi, Ca’fer’i dinledikten sonra müşriklerin Müslümanları iade taleplerini reddetti.

İbn Hişâm 1355/1936. es-Sîretü’n-Nebeviyye, nşr, Mustafa es-Sekkâ ve dğr., I-IV, Kahire, I-II, s. 321-338. 
İbn Sa’d 1388/1968. et-Tabakâtü’l-kübrâ, nşr. İhsan Abbas, I-IX, Beyrut, I, s. 203–208. 
Çeviren: Abdülkerim Özaydın – Casim Avcı