3. İlâhi Sıfatlar - Ahiret - Ecel Meselesi: Ebû Huzeyl el-Allâf

Ebû’l-Huzeyl el-’Allâf (ö. 235/849) 135/752 yılı civarında Basra’da doğdu. Basra’da Vasıl b. Atâ’nın öğrencisi Osman b. Halid et-Tavil’den tahsil gördü. 15 yaşında iken Basra’da ilmî tartışmalara katıldı ve bu vesile ile Dırar b. Amr gibi ileri gelen mutezili âlimlerden faydalandı. Kızkardeşiyle evlendiği Amr b. Ubeyd’in pek çok risalesinden istifade etti. Arapçaya tercüme edilen felsefe kitaplarını okumuş, bu arada mantıkçı olarak meşhur olmuştur. Basra Mutezile ekolünün kurucusu olarak kabul edilir. Eserlerinden hiçbiri günümüze kadar ulaşmış değildir. Usul-i hamseyi ilk olarak onun sistematize ettiği söylenir.

Ebû’l-Huzeyl’in beş esastan “tevhid” ve “adl” üzerinde yoğunlaşması, kendisinden sonra gelenleri etkilemiştir. Mu’tezile’ye mensup âlimler, onun tarafından ortaya konan metot ve sistem çerçevesinde bu iki esas üzerinde yoğunlaşmışlardır. Ebû’l-Huzeyl’in talebeleri vasıtasıyla oluşan silsile, Mu’tezile’nin en etkili kolu durumundadır. Nazzâm, Cübbaîler ve Kâdı Abdülcebbar vd. bu kolun önemli temsilcileridir.

Şehristânî’ye göre Ebû’l-Huzeyl bazı meselelerde ana mezhepten ayrılmıştır. Bunlar özet olarak şöyledir:

Allah Teâlâ bir ilimle âlimdir ve O’nun ilmi zâtıdır; bir kudretle kâdir’dir ve kudreti zâtıdır. Bir hayatla diridir ve hayatı zatıdır. O, bu görüşü şöyle inanan filozoflardan almıştır: “Allah’ın zatı tekdir; o zatta hiçbir şekilde kesret yoktur.” Sıfatlar ise zâtın dışında zatı ile kaim manalar değildir. Aksine onlar zâtının aynıdır…

{Burada “Allah bir ilimle değil, zâtı ile âlimdir” diyen ile “bizzat zâtı olan bir ilimle âlimdir” diyen arasındaki fark şudur: İlkinde sıfatın reddi; ikincisinde ise bi-aynihi sıfat olan bir zâtın veya bi-aynihi zat olan bir sıfatın isbâtı söz konusudur. Ebû’l-Hüzeyl, bu sıfatları zatın çeşitli vecheleri olarak ispat ettiğinde, bu tamamiyle Hristiyanların ekanimi veya Ebû Hâşim’in ahvali ile aynı olacaktır. Sonra o, Allah’ın kendisiyle mürid olduğu mahalli olmayan iradeler ortaya attı. Bu görüşü ilk olarak ileri süren kendisi oldu. Sonrakiler onun bu görüşüne tabi oldular.}

İlahi kelamın bazısı, “kün (ol)” sözü gibi bir mahalde değildir; bazısı emir, nehiy, haber ve istihbar (haber verme) gibi bir mahaldedir. Tekvini emir, teşrii emirden başkadır.

Allah’ın irâdesi, muraddan (irade edilen) başkadır. Onu yaratacağı zamanda irâdesi, onu yaratmasıdır. Bir şeyi yaratması, o şeyin gayrıdır. Aksine yaratmak, bir mahalde bulunmayan sözdür. Allah Teâlâ, işitecek ve görecek manasında, ezelî olarak semi’ ve basirdir. Aynı şekilde, bütün bunlar olacak anlamında ğafur, rahîm (bağışlayan), muhsin (iyilikte bulunan), hâlık (yaratan), râzik (besleyen), müsîb (sevap veren), muâkıb (ceza veren), muvâlî (dost edinen), mu’adı (düşman edinen), âmir (emreden) ve nâhîdir (yasaklayan).

Ahirette, cennet ve cehennemde yaşayanların hareketleri tamamiyle zarurî hareketlerdir; kulun onlarda hiçbir kudreti yoktur. Onların hepsi Allah tarafından yaratılmıştır. Şayet bunlar, kulların işlediği fiiller olsaydı, onların sorumlu olmaları gerekirdi.

Cennet ve cehennem ehlinin hareketleri son bulacaktır ve daimi bir sükûna ulaşacaklardır. Bu sükûn halinde cennet ehli için bütün lezzetler, cehennem ehli için de bütün elemler bir araya gelecektir…

Din gelmeden önce insanın Allah Teâlâ’yı apaçık bir delil ile bilmesi gerekir. Bu bilgi konusunda kusur işlerse ebedî olarak cezayı hak etmiş olur. Bu kişi, hüsnün iyiliğini, kötünün kötülüğünü bilir. Böylece kendisinin, sıdk ve adalet gibi iyiye yönelmesi; yalan ve zulüm gibi kötüden kaçınması gerekir…

… Bir kimse öldürülmemiş olsa yine o vakitte ölür. Ömürde artma ve eksilme caiz değildir. Rızıklar iki türlüdür: Bunlardan birincisi, kendisiyle istifade edilecek işlerden Allah Teâlâ’nın yarattığı şeyler hakkında “bunları kullar için rızık olarak yaratmıştır” demek caizdir. Bundan dolayı kim, “bir kişi, Allah’ın rızık olarak yaratmadığı şeyi yemiştir ve ondan istifade etmiştir” derse hata etmiş olur… İkincisi Allah’ın kullar için hükmettiği bu rızıklardan rızık diye helal kıldığı şeyler rızık; haram kıldığı şeyler ise rızık değildir, yani yenmeleri emredilmemiştir…

eş-Şehristânî 1975. el-Milel ve’n-Nihal, Beyrut, I, 62–67. 
Çeviren: Osman Karadeniz