3. Işığın Kaynağı Üzerine: İbnu’l-Heysem

Optik biliminin kuramsal çerçevesi ilk kez İbn el-Heysem, tarafından Kitâb el-Menâzır (Optik Kitabı), adlı hacimli yapıtında ortaya konulmuştur. Kesin olarak bilinmemekle birlikte, 11. yüzyılın başlarında yazıldığı sanılan kitap, bütün zamanların en önemli optik çalışmasıdır. Benzer şekilde kitabın Batı’ya ne zaman geçtiği ve kim tarafından ilk kez çevrildiği de bilinmemekle birlikte, 12. yüzyılın sonları veya 13. yüzyılın başlarında çevrildiği ve çok etkili olduğu bilinmektedir. Özellikle ünlü çevirmen Friedrich Risner (öl. 1580) tarafından 1572’de yapılan ve Basel’de Witelo’nun kitabıyla birlikte Opticae Thesaurus. Alhazeni Arabis libri septem, nunc primum editi. Eiusdem liber de Crepusculis et nubium ascensionibus. Item Vitellionis Thuringo-Poloni Libri X. [Omnes instaurati, figuris illustrati et aucti, adjectis etiam in Alhazenum commentarijs, Federico Risnero] adıyla yayımlanan Latince çevirisi çok ünlüdür. Bundan sonra Optik Hazinesi (Opticae Thesaurus) adıyla tanınan kitap başta Pecham, Witelo, Roger Bacon, Kepler, Snell, Fermat ve Descartes gibi pek çok ünlü batılı optikçinin kuramlarının oluşumunda ve biçimlenmesinde etkin olmuştur.

Işığın gözden çıktığını varsayanlara göre, ışık gözden çıkar ve saydam ortamdan geçerek görüntüye neden olan nesneye gider ve görme bu ışınlar yoluyla olur... Ben bu ışınların göze bir şey getirip getirmediğini araştırmak isterim. Eğer görme sadece bu yolla oluyorsa ve göze bir şey geri gelmiyorsa, göz göremez. Eğer nesneden göze ışık aracılığıyla renk ve ışın gelmezse, göz o nesneyi algılayamaz. Bu nedenle, bütün olasılıklar göz önüne alındığında, gözden ışık çıksa da, çıkmasa da, göze bakılan nesneden bir şeyler geri gelmezse, görme olayı gerçekleşemez… Öyleyse nesnenin durumu ne olursa olsun, bakılan nesnenin göze ulaşan rengi ve ışığı, gözde ışık çıksın ya da çıkmasın, göz tarafından algılanır.

Şimdi, gözden ışığın çıktığını savunanların görüşünü göz önüne alalım ve bu görüşten neyin yanlış ve neyin doğru olduğunu gösterelim. Bu demektir ki, [yani Gözışın Kuramı’na göre] görme gözden nesneye bir yayılımın gitmesiyle oluşmaktadır. Eğer böyleyse, o zaman da bu yayılım ya maddeseldir, ya da değil. Eğer maddeselse ki maddesel olmalıdır; çünkü gökyüzüne baktığımızda yıldızları görmekteyiz; bu durumda yer ile gök arasındaki alanı bu yayılım dolduruyor ve göz de bu süreçte kendisinden hiçbir şey kaybetmiyor demektir ki, bu açıkça olanaksız ve saçmadır. Bu nedenle görme, gözden bakılan nesneye maddesel bir yayılımın geçmesiyle oluşmaz. Fakat eğer, bu yayılım maddesel olmayan bir yayılım ise, o zaman da algılama olmaz; çünkü algı yalnızca maddesel nesnelere aittir. Bu nedenle görsel nesneyi algılayabilmek için gözden hiçbir şey yayılmaz.

İbn el-Heysem, Kitâb el-Menâzır, Kitap I, Bölüm 6, 51. 52. 53. 56. paragraflar, Çeviren: A. I. Sabra, University of London, 1989, s. 78 -80. 
Çeviren: Hüseyin Gazi Topdemir