4. Allah, İnsan ve Büyük Günah: Bişr b. Mu’temir

Mutezile mezhebi Bağdat kolunun kurucusu kabul edilen Bişr b. Mu’temir (ö. 210/825) meşhur Abbâsî halifesi Hârûnürreşîd’in veziri Fazl b. Yahyâ el-Bermekî ile temas kurup görüşlerini saray çevresine benimsetmeye çalışmış, Arap edebiyatı ve kelâm konusunda önemli etkilere sahip olmuştur. Hatta Câhız’a göre belagat ilminin kurucusu Bişr’dir. Basra’da Bişr b. Saîd, Ebû Osman ez-Za’ferânî ve Muammer b. Abbâd es-Sülemi gibi Mutezili alimlerden mezhebin esaslarını öğrendikten sonra Bağdat’a dönen Bişr, kendine has görüşleriyle Bağdat ekolünün kurucusu oldu. Sümâme b. Eşres, Ahmed b. Ebû Duâd, Cafer b. Harb ve Ca’fer b. Mübeşşir onun en bilinen öğrencileri arasındadır. Özellikle Sümame ve İbn Ebî Duad’ın gayretleriyle hilafet merkezinde görüşleri etkin olmuştur.

Bişr özellikle insanın iradeli olarak yaptığı fiilden başka fiillerin doğması anlamındaki tevellüd fikriyle birlikte anılmıştır. Bunu şöyle açıklayabiliriz. Meselâ bir insan bir silah vasıtasıyla ateş edebilir. Görünüşte insanın doğrudan etkili olduğu kısım sadece tetiğe basmaktır. Merminin namludan barutun patlamasıyla fırlaması, isabet ettiği kişide hız ve sıcaklık sebebiyle zarara yol açması zincirleme işler olmaktadır. Bu zincirleme olaylar dizisi kişinin kendi iradesiyle ilk olarak gerçekleştirdiği tetiğe basma ameliyesinin dışında gözükse de Bişr’e göre tetiğin hareketine sebep olan insan, yaptığı fiilin doğuracağı sonuçları önceden bildiği için diğer olaylardan da sorumlu olmalıdır. İnsan sorumluluğuyla ilgili olarak üzerinde durduğu bir konu da günah işleyen kişinin tövbe etmesi ve bu tövbeden dönmesiyle ilgilidir. Buna göre tövbesinden sonra günaha dönen hem tövbe öncesindeki hem de sonrasındaki günahın cezasını çekecektir. Çünkü günaha dönmek sorumluluk duygusuyla bağdaşmaz. Bişr’in iman ve küfür hususundaki görüşleri üzerinde de durulmuştur.

Sonra (İbn Râvendî) şöyle demiştir: “Bişr b. Mutemir şunu iddia ediyordu: Allah iman esnasında mümine yardım etmediği gibi, küfrü esnasında da kâfire düşmanlık etmez. Kâfirlere küfürlerinden sonra düşmanlık eder, müminlere de imanlarından sonra düşmanlık eder.” Bişr adına aktardığın bu söz yanlıştır. Çünkü onun görüşü bu değildir. Bişr’in sözünün doğrusu şudur: Allah müminlere ilk iman edişleri esnasında yardım etmez, kâfirlere de ilk inkârları esnasında düşmanlık etmez. Bilakis inkârlarının devamı halinde düşmanlık eder. Bişr’in görüşü budur. Onun bu husustaki delili Allah teâlânın mümine (devamlılık gösteren) imanı sebebiyle yardımcı olması; kâfire de (devam edip giden) küfrü sebebiyle ona ceza olarak düşman olmasıdır. Yoksa küfrün ya da imanın ilk hâlinde hemen ceza/sevap vermek câiz olsaydı bu durum sevap ya da ceza gerektiren bütün fiiller için düşünülebilirdi…

Sonra yine Bişr’in şöyle söylediği iddia edilmiştir: “İnsan renkler, tatlar, kokular, sıcaklık-soğukluk, yaşlık-kuruluk, yumuşaklık-sertlik gibi cisimlere ait nitelikleri yaratmaya kâdirdir.” Bunu söyleyen yalan ve geçersiz bir söz söylemiştir. Çünkü Bişr’in cisimlerin bu tür heyet/nitelikleriyle ilgili söylediği bu değildir. Çünkü ona göre bu tür işlerin Allah’tan başkasının bir fiili olarak meydana gelmesi imkânsızdır. Bişr’in söylediği renkler gibi arazların, kendinden önce gelen sebebe bağlı bir fiil sayılmasıdır.

Bişr’in (büyük günah işleyen) hakkında bilinen sözü şudur: Kul büyük günah işlerse tövbe etmediği müddetçe vaîde (yani cezaya) müstahak olur. Tövbe ederse, tekrar büyük günaha dönmedikçe cennet vadini hak etmiş olur. Ancak tövbesinden dönerse hem ilk hem de ikinci günahından sorumlu tutulur. Ona göre kişi büyük günah işler sonra tövbe eder, sonra tekrar günaha dönerse hem ilk hem de ikinci günah işleyişinden ötürü azap görür… Onun ilk günahı ancak ona tekrar dönememesi şartıyla affedildiği için buna döndüğünde azap da çekecektir. Bişr’in bu konudaki görüşü işte budur.

el-Hayyât, Ebû’l-Hüseyin 1957. el-İntisâr ve’r-red ala İbni’r-Ravendi el-mülhid; tahk. Albert Nasri Nader, Beyrut, s. 51–52. 
Çeviren: Mehmet İlhan