4. Mısır’ın Genel Özellikleri: Abdullâtif El-Bağdadi

Muvaffakuddîn Abdüllatîf b. Yusuf b. Muhammed b. Ali el Bağdadi (ö. 628/1231), büyük Ortaçağ filozofları ve bilim adamları arasında özellikle tıp dünyasında da meşhur olan bir bilim adamıdır. Bağdat’ta 1162 yılında doğmuştur ve aynı şehirde 629/1231 yılında ölmüştür. Gençlik döneminde babasının evi birçok öğretmenin ve şeyhin uğrak yeri olmuştur. Muvaffakuddin olarak da bilinen ünlü hekim, doğa bilimleri üstüne çalışmıştır, özellikle tıp, farmakoloji, zooloji, botanik, hukuk, tarih, felsefe, dilbilgisi, gelenekler ve teoloji alanlarında da çalışmalar yapmıştır. Eserleri yaşadığı dönemle alakalı tüm çalışma alanlarını içermektedir. Şeker hastalığının, karaciğere bağlı olduğunu tespit etmiştir. En çok bilinen eseri, El-ifâde ve’l-İ’tibar’dır. Eser, 18. yüzyıl başlarından itibaren Batı dünyasında da tanınmış, Lâtince, Almanca, Fransızcaya ve İngilizceye tercüme edilmiştir. Mısır’da bulunduğu dönemdeki gözlemlerinin yer aldığı bu eser, Mısır’ın coğrafi, sosyal ve iktisadi yapısı hakkında ayrıntılı bilgiler içermektedir. Aşağıda bu kitaptan seçilen “Mısır’ın Genel Özellikleri” başlıklı bir bölüm ve “Mısır ve çevresinde yetişen bitkilerden ve bu bölgede yaşayan hayvanlardan bir kaçını tanıtan” kısımlar sunulmaktadır.

Mısır’ın ilginç tarihinin yanı sıra antik yapıları da dikkat çekmektedir. İki dağ arasında bir vadidir. Bu dağlar Asvan’dan başlayıp Esna’da birleşip daha sonra tekrar ayrılan dağlardır. Bu sıra dağlar arasındaki mesafe bazen o kadar genişler ki bu mesafeleri aşmak için bir günlük yolculuk yapmak bile gerekebilir. Nil nehri bu dağların arasından akar ve Mısır’ın alçak kesimlerinde kollara ayrılır ve buradan Akdeniz’e dökülür.

Nil nehrinin göze çarpan iki özelliği vardır. Nil nehri çok uzun bir nehirdir Tüm dünyada kaynağıyla ağzı arasında bu kadar mesafe bulunan bir nehir bilinmemektedir. Nehrin kaynağı tahminlere göre Ekvator’un 11 derece üzerinde bulunan Rwenzori dağlarında yer almaktadır. Nil nehrinin Mısıra girdiği ilk nokta olan Asvan Ekvatorun bu tarafında 22½ enleminde ve Mısır topraklarının en uç noktasında yer alan Dimyat’nın 33⅓ enleminde yer almaktadır.

Doğru çizgi üzerinde ölçülen Nil nehrinin toplam uzunluğu 43 derecede (derecenin altı da biri = 42⅚ derecede) yaklaşık 2925 mil uzunluğundadır. Nehirdeki zigzaglar ve kavisler Nil’in toplam uzunluğu ölçülen uzunluğunun iki katına kadar çıkabilir.

Nil nehrinin ikinci dikkat çekici özelliği ise diğer nehirlerin sularının azaldığı ve sularının en alçak düzeyde olduğu zamanda bu nehrin suları yükselmektedir ve bu yükseliş sonbahardaki ekinoksta sona ermektedir. Bu zamanda kanallar açılır ve sular vadiye ulaşır. Bunun nedeni de sürekli olan sağanak yağışların ve akıntıların bu mevsimde durmaksızın sularını nehire akıtması ve nehir suyunun yükselmesidir. Sıcaklıkların en yüksek olduğu yaz ayının birinci ve ikinci bölümleri, zaman zaman şiddetli yağmurların olduğu dönemlerdir.

Mısır topraklarının gözlenmeye değer eşsiz özellikleri bulunmaktadır. Genel olarak –arada sırada olan sağanak yağışlar hariç– özellikle Mısır’ın Sa’îd bölgesinde yağışlar çok sık görülmez. Mısır’ın alçak kısımlarında yağışlar daha fazladır fakat bu yağışlar bile o bölgedeki tarım suyu ihtiyacını karşılamaya yetmez. Dimyat ve İskenderiye’de yağış miktarı fazladır ve bu yağışlar o bölgedeki içme suyu ihtiyacını karşılar. Mısır’da Nil nehri dışında su kaynağı yoktur.

Mısır’ın diğer bir karakteristik özelliği toprağının kumlu bir yapıda olmasıdır. Bu toprak tarım için elverişli değildir fakat Nil nehrini suları, nehrin yükseldiği dönemde siyah çamur veya ibriz (saf altın) adı verilen yapışkan, çok yağlı ve içeriğinde çok gübre bulunduran ince bir kum taşımaktadır. Bu kum sel esnasında Nil nehriyle karışarak Sudan’dan gelmektedir, çamur çökelir ve yerleşir. Sular çekildiğinde toprak çökelir ve tarıma elverişli hale gelir. Her yıl yeni bir çamur tabakası buraya gelir. Toprak Irak ve Suriye’deki gibi nadasa bırakılmaz ve her yıl nöbetleşe farklı ürünler ekmektedirler. Çünkü buradaki tüm toprak işlenebilir ve toprak işlenmeden nadasa bırakılacak yer yoktur.

Arapların yaptığı gözlemlerle rüzgâr ne kadar kuvvetli eserse ürünlerin de daha iyi olduğu söylemiştir. Çünkü rüzgâr tuhaf bir tozla gelmektedir. Kasırgaların sık olduğu zamanlarda tohumlanan daha verimli ürün verdiğini söylemişlerdir. Nehrin doğduğu yere daha yakın olduğu ve daha alçak olan bölümlerin aldığından daha büyük miktarlarda çamur aldığı için Sa’îd toprağı daha verimli olur ve daha çok mahsul verir. Bu topraklar hafif oldukları için kuru ve daha az verimlidir. Suyla taşınan az çamur tortusunu sadece alırlar. Nehir bu bölüme ulaştığında, büyük ölçüde berraklaşır ve açılır. Yukarı Mısır bölümünde bulunan bazı dağlarla ilgili söylentiler dışında bu bilgiyle karşılaştırabileceğimiz herhangi bir durum bilmemekteyiz. Yukarı Mısır’la ilgili kesinleştirdiğimiz şey rüzgârların ekim zamanında büyük ölçüde toz getirdiği ve akabinde şiddetli yağmurlar yağdığıdır. Bu toz yoğunlaşır ve ekilmeye ve sürülmeye uygun hale gelir. Ürün kesildiğinde, tozu taşıyan yeni rüzgârlar ortaya çıkar. Toprak çıplak olarak kalır ve daha önce olduğu kadar çorak hale gelir.

Mısır’ın diğer eşsiz bir özelliği daha vardır ki bu da Mısır’da mevsimlerin normalden farklı özellik göstermesidir. Normalde yaz ve güz mevsimleri dünyanın diğer bölgelerinde daha kuru geçerken Mısır’da Nil nehrinin sularının yükselmesinden dolayı bu mevsimler daha nemli geçer. Nil nehrinin suları yaz boyunca daha bollaşır ve sonbaharda tüm toprağı kaplar. Diğer ülkelerde ise bu mevsimler suların çekildiği ve kuruduğu zamanlardır. Kış ve ilkbahar mevsimlerinde ise bu ülkelerde sular boldur, hava daha nemlidir. Bunun aksine, Mısır’da bu mevsimlerde aşırı kuraklık ve çoraklık görülür. Bu yüzden bu mevsimlerde Mısırda havada kötü kokular oluşur. Ayrıca salgın hastalıklar da görülebilir. Safrayla alakalı şikâyetler artar ve insanlarda daha çok balgam olur. Sadece safrayla ilgili şikâyetleri olan kişi sayısı çok azdır daha çok ikisi bir arada bulunur. Bu durum gençler de ve iltihaba meyilli olan bünyelerde de aynıdır. Sıklıkla bu durum ortaya çıkar ve balgamla safra birbirleriyle karışırlar. Sonbahar sonu kış başlangıcı bu hastalıkların daha sık görüldüğü dönemlerdir ama genel olarak bir tehlikesi yoktur. Ani ölümlere neden olan titremeler ve kan hastalıkları Mısırlılar arasında nadiren olarak görülür.

Çoğunlukla Mısırlıların daha sağlıklı olanları daima benzi atmış, tembel ve uyuşuk görünürler. Bu insanları sağlıklı, dinç ve rengi benzi yerinde bulmak nadir olur. Gençler genelde zayıftırlar, yorgun ve bitkin görünürler. Yirmi yaşından sonra kilo almaya ve daha iyi görünmeye başlarlar. Kıvrak zekâları vardır ve nemlilik geçici olmasına rağmen havanın sıcak olmasından dolayı çok hareketli ve esnektirler. Sa’îd bölgesinde yaşayanların vücutları daha zayıf ve kuru olmasının nedeni budur. Fustat ve Dimyat bölgesindeki insanlarsa daha açık tenlidirler ve ciltleri daha nemliyken çoğunun genellikle renkleri esmerdir.

Nil nehrine tamamen bağımlı bir uygarlık inşa etmiş Eski Mısırlılar, yıl başlangıcını Nil nehrinin sularının yükseldiği dönemi, –sonbaharın başlangıcını– yılın başlangıcı yapmışlardır.

Bu ülkenin diğer bir özelliği ise, Mısırlıların doğuya doğru olan Mukattam adının verdikleri dağdan dolayı Saba dedikleri rüzgârdan mahrum kalmalarıdır. Bu dağ rüzgârın yararlı etkilerini keser. Bu rüzgâr nadir de olsa doğu rüzgârı yön değiştirdiğinde görülebilir. Bu yüzden şüphesiz eski Mısırlılar batıdaki dağlara daha yakın, doğudakilerden uzak mesafede olduğu için Kahire’nin güneyini kralın yerleşim yeri olarak seçmişlerdir.

Aynı nedenden dolayı Yunanlılar da İskenderiye’yi seçmişler ve Fustat da uzaklaşmaya çalışmışlardır. Çünkü burası Mukattam Dağı’na daha yakındır ve dağın eteğindeki yerler daha kuytudur. Buna ek olarak Mısırlılar güneş ışınlarını geç saatlere kadar hissederler. Mısır topraklarında, Saba’nın doğu rüzgârına maruz kaldığı için diğer bölgelerden daha güzel ve elverişli olan bölgeler bulabilirsiniz. Aşırı nem oranı bu bölgelerde bozulma ve kokuşmaya neden olmaktadır ve fareler çamurla beraber yüzeye çıkmaktadır. Kous’ta birçok kişi akrep sokmasından dolayı hayatını kaybetmektedir. Ayrıca böcek, sinek ve pire gibi haşereler de yılın büyük bir bölümünde görülmektedir.

Dikkate değer diğer bir durum ise, Mısır’da kışın, ilkbaharda ve sonrasında güney rüzgârı estiğinde bunun havayı aşırı soğutmasıdır. Buna El-Marisi denmektedir çünkü bu rüzgâr ın Sudan’ın bir bölümü olan Maris (Nubiya) bölgesinden geçmesidir. Bu rüzgârın soğuk olmasının nedeni göletlerin ve durgun su birikintilerinin üzerinden geçmesidir. Bu yüzden bu rüzgâr birkaç gün bu yerde sürekli eserse, doğal ısısına kavuşur, havayı ısıtır ve kuru olmasına neden olur.

Mısır’daki Bitkiler

Bamya (Kadın parmağı): Bamya ya da okra diye adlandırılan bu bitki başparmak büyüklüğünde salatalığa benzeyen koyu yeşil renkli ve dikenli meyve vermektedir. Beşgen şeklindedir. İki parçaya bölündüğünde dizi halinde çekirdekleri görülür. Böldüğünüzde beş bölüm görülür ve her bölüm arasında yuvarlak tanelerden oluşan bir dizi vardır. Bu çekirdekler beyaz, yuvarlak ve fasulye tanesinden küçüktür ve tatlı bir tadı vardır. Kanamayı durdurucu ve tükürüğü artırıcı bir etkisi vardır. Mısırlılar bunu etle beraber pişirirler, besleyici bir besindir. Çiğ yendiğinde sıcak ve boğucudur fakat pişirildiğinde karın ağrısı yapmaz ve yapışkan bir hal alır.

Ebegümeci: Doktorların, melukiyya diye adlandırdığı molehiya (Corchorus olitorius) bitkisi, kubasi ile ortak bahçede yetişir. Bunun yanında yabani bir kubasi çeşidi olan khitmee de vardır. Ebegümeci daha nemlidir. Kubasi bitkisinden daha fazla su içerir. Soğuk ve nemlidir. Bitki bahçesinde ayrı yere ekilir. Etle pişirilir. Ebegümeci tükürük salgısı üretimine yardımcı olur. Suriye’de nadir olarak ekilir ve domatesle pişirilir. İltihaplanmayı azaltır ve vücut ısısını normal seviyeye düşürür. Sindirim için faydalıdır.

Mısır’da, Sudan ebügemecesi denilen üçüncü bir kubasi cinsi olduğunu Irak’ta ise bunun schouschandibe olarak bilindiğini söylemiştir. Ebegümecinden daha az kubasiden daha çok besin değeri vardır.

Mısır’daki Hayvanlar

Eşeklere Mısır’da sık rastlanır. Mısırlılar eşekleri, at ve katırlar gibi semer vurarak kullanırlar. Eşekler Mısır’da çok yaygın olmasına rağmen atlarla ve katırlarla aynı değere sahiptiler. Semer takıldığı zaman, katırlarla karıştırabilecek uzunlukta olan eşekler vardır. Bu eşekler Yahudi ve Hıristiyanlar arasında önde gelen kişiler tarafından kullanılmaktadır. Bu cins bir eşeğin fiyatı yirmi dinarla kırk dinar arasında değişmektedir.

Mısır’daki ineklerin iri yapıları ve güzel biçimleri vardır. En değerli ve en pahalı çeşidi ise Khaisiyyeh adı verilen türüdür. Boynuzları yaya benzemektedir. Bu inekler çok süt verirler.

Atların cinsi çok iyidir. Yarışta hızlıdırlar. Aralarında 1000 ile 4000 dinar arasında satılanları vardır. Mısırlılar katırları eşekleri, kısrakları ve atları birleştirerek elde ederler. At ve kısrakların birleşiminden üreyenler katır yavrusu kadar büyük değildirler. Bunun nedeni hayvan üretiminde annenin daha çok etken olmasıdır.

Hayvanlar arasında Mısır’a özgü olan bir diğer hayvan türü de timsahlardır. Nil nehrinde çok fazla bulunurlar. Özellikle Sa’îd bölgesinin güneyinde ve çağlayanlara yakın yerlerde timsahlara çok sık rastlanır.

Timsahlar burada nehir sularına veya çağlayanları oluşturan kayaların arasına larvalar gibi akın ederler. Büyük ve küçük boyutta olabilirler ve uzunlukları 20 karışı aşanları görülebilir.

Timsahların karın bölgelerinde yumurta büyüklüğünde bir yumru görülür ve bu yumrunun içinde kanla dolu nemli bir madde bulunmaktadır. Bu yumru idrar torbası büyüklüğündedir ve miske benzeyen bir kokusu vardır.

Dişi timsah tavuk gibi yumurtlar. Aristoteles’e ithaf edilmiş bir kitapta bu konu hakkında şöyle bahsedilmiştir: Timsahın karaciğeri bir tür afrodizyakla doludur. Bunun böbreklerde ve yağ dokusunda yüksek enerji etkisi vardır. Demir bile derisini delemeyecektir. Boyun omurlarından kuyruğuna kadar sadece tek bir kemik vardır. Bu yüzden, timsahlar sırt üstü tersine döndüğünde, kendi kendilerine tekrar normal hallerine dönemezler. Dişi timsah, kazlarınkine benzeyen yassı şekilde yumurta yumurtlarlar ve bunları kuma gömerler. Yumurtalar çatladığında, bebek timsahlar kertenkele büyüklüğündedir. Büyüdüklerinde 10 karış ve daha fazla uzunluğa erişirler. Dişi timsah toprağa altmış tane yumurta bırakır. Altmış sayısı bu altmış ölçekte yürüyen, altmış tane damarı olan, çiftleşme de altmış kez sperm boşalan ve altmış yıl yaşayan hayvan için oldukça olağandır.

Abdullâtif el-Bağdadi, 1204, El-ifâde ve’l-İ’tibar, Mısır, İngilizceye çev. Kamal Hafuth Zand, John A., E Videan, The Eastern Key, 1964, s. 21-33, s. 91-93 
Çeviren: Tarık Tuna Gözütok