Hicretten sonra Mekke’den Medine’ye göçen Müslümanlar ve Medine’de bulunan yerli Müslümanlardan oluşan kalabalık bir Müslüman kitle ortaya çıkmıştı. Medine’de her eve İslâm girmişti. Bununla birlikte Medine’de Müslüman olmayan müşrik Araplar ve Yahudiler bulunmaktaydı. Hz. Peygamber bu farklı inançlara sahip grupları tek bir çatı altında toplayan bir toplumsal sözleşme yazdırdı. Kimi araştırmacılar bu sözleşmenin tarihte yazılan ilk anayasa olduğunu söylemiştir.
Sonsuz merhamet sahibi olan Allah’ın adıyla
Bu yazı, Kureyş ve Yesrib halkından mümin ve Müslüman olan, onlara uyup katılan ve onlarla birlikte cihad edenler arasında Allah’ın elçisi Peygamber Muhammed tarafından yazdırılmıştır:
Onlar diğer insanlardan ayrı bir ümmettir (topluluktur).
Kureyşli muhacirler önceki örfleri üzere diyet ödemede birbirlerine yardım eder, esirlerinin fidyesini müminler arasında bilinen örf ve adalete uygun şekilde öderler.
Avf oğulları da eskiden uydukları usûl ve örfe uygun biçimde diyet ödemede birbirlerine yardım eder, içlerinden her bir grup esirlerinin fidyesini müminler arasında bilinen örf ve adalete uygun şekilde öder.
Sâide oğulları da eskiden uydukları usûl ve örfe uygun biçimde diyet ödemede birbirlerine yardım eder, içlerinden her bir grup esirlerinin fidyesini müminler arasında bilinen örf ve adalete uygun şekilde öder.
Hâris oğulları da eskiden uydukları usûl ve örfe uygun biçimde diyet ödemede birbirlerine yardım eder, içlerinden her bir grup esirlerinin fidyesini müminler arasında bilinen örf ve adalete uygun şekilde öder.
Cüşem oğulları da eskiden uydukları usûl ve örfe uygun biçimde diyet ödemede birbirlerine yardım eder, içlerinden her bir grup esirlerinin fidyesini müminler arasında bilinen örf ve adalete uygun şekilde öder.
Neccar oğulları da eskiden uydukları usûl ve örfe uygun biçimde diyet ödemede birbirlerine yardım eder, içlerinden her bir grup esirlerinin fidyesini müminler arasında bilinen örf ve adalete uygun şekilde öder.
Amr b. Avf oğulları da eskiden uydukları usûl ve örfe uygun biçimde diyet ödemede birbirlerine yardım eder, içlerinden her bir grup esirlerinin fidyesini müminler arasında bilinen örf ve adalete uygun şekilde öder.
Nebît oğulları da eskiden uydukları usûl ve örfe uygun biçimde diyet ödemede birbirlerine yardım eder, içlerinden her bir grup esirlerinin fidyesini müminler arasında bilinen örf ve adalete uygun şekilde öder.
Evs oğulları da eskiden uydukları usûl ve örfe uygun biçimde diyet ödemede birbirlerine yardım eder, içlerinden her bir grup esirlerinin fidyesini müminler arasında bilinen örf ve adalete uygun şekilde öder.
Müminler fidye veya diyet ödeme konusunda aralarından ihtiyaç sahibi olan herkese örfen bilinen şekilde yardım edeceklerdir.
Bir mümin başka bir müminin azatlı kölesiyle, onun izni olmadan velâ anlaşması yapamaz.
Samimi müminlerin elleri, içlerinden haksızlık, zulüm, kötülük, saldırı ve müminler arasında bozgunculuk yapmaya çalışan herkesin yakasındadır, içlerinden birinin oğlu da olsa hepsi bunu yapana karşı tek yumruk olacaktır.
Bir kâfir(i öldürdüğü) için bir mümin başka bir mümini öldürmeyecek ve bir mümine karşı bir kâfire yardım etmeyecektir.
Allah’ın ahdi/himayesi tektir, müminlerin en zayıfı bir başkasına himaye sözü verebilir ve müminler diğer insanlara karşı birbirlerinin dostudur.
Bize tâbi olan Yahudilere yardım edilecek, destek olunacak, zulmedilmeyecek ve onlara karşı olan başka kimselere yardım edilmeyecektir.
Müminlerin barışı tektir, Allah yolunda yapılan savaşta, eşitlik ve adalete uygunluk olmadıkça, bir mümin başka bir müminin dışında barış yapamaz.
Bizimle savaşa çıkan gruplardan her biri sırayla nöbetleşerek savaşa gider.
Allah yolunda kanı akıtılan müminlerin intikamı diğer müminler tarafından alınır; samimi müminler en güzel ve en doğru yol üzere hareket ederler.
Bir müşrik bir Kureyşlinin mal ve canını koruması altına alamaz ve onu bir mümine karşı koruyamaz.
Öldürülenin velisi affetmedikçe, kim bir mümini suçsuz yere öldürür ve suçu sabit olursa ona kısas uygulanır, müminlerin hepsi ona karşı bir olmalıdır, ona karşı durmamaları helâl değildir.
Bu sahifenin içeriğini kabul eden, Allah’a ve ahiret gününe iman eden hiç bir müminin bir suçluya yardım etmesi veya onu saklaması helâl değildir; kim böyle birisine yardım eder veya onu saklarsa kıyamet günü Allah’ın lanet ve gazabı onun üzerine olacak ve suçu hiç bir şekilde affedilmeyecektir.
İhtilafa düştüğünüz bütün konuların çözümünde başvurulacak merci Allah ve Muhammed’dir.
Savaştıkları sürece Yahudiler Müminlerle beraber harcamalara katılırlar.
Avf oğullarının Yahudileri Müminlerle birlikte bir ümmettir, Yahudilerin dinleri kendilerine, Müslümanların dinleri de kendilerinedir, onların mevâlîsi (köleleri ve velâ anlaşmasıyla onlara bağlı olanlar) ve kendileri bu hükme dâhildir, ancak zulüm veya kötülük yapan bunun dışındadır, o sadece kendisini ve ev halkını zarara uğratmış olur.
Avf oğullarının Yahudilerine tanınan hakların aynısı Neccar oğullarının Yahudileri için de tanınmıştır.
Avf oğullarının Yahudilerine tanınan hakların aynısı Hâris oğullarının Yahudileri için de tanınmıştır.
Avf oğullarının Yahudilerine tanınan hakların aynısı Sâide oğullarının Yahudileri için de tanınmıştır.
Avf oğullarının Yahudilerine tanınan hakların aynısı Cuşem oğullarının Yahudileri için de tanınmıştır.
Avf oğullarının Yahudilerine tanınan hakların aynısı Evs oğullarının Yahudileri için de tanınmıştır.
Avf oğullarının Yahudilerine tanınan hakların aynısı Sa’lebe oğullarının Yahudileri için de tanınmıştır. Ancak zulüm veya kötülük yapanlar bunun dışındadır, onlar sadece kendilerini ve ev halklarını zarara uğratmış olur.
Sa’lebe’nin bir kolu olan Cefne de onlar gibi aynı hükümlere tabidir.
Avf oğullarının Yahudilerine tanınan hakların aynısı Şatîbe oğulları için de tanınmıştır.
İyilik ve kötülük aynı şekilde değerlendirilmeyecektir.
Sa’lebe’nin mevâlîsi kendileri gibidir (onlarla aynı haklara sahiptir).
Yahudilere tâbi/sığınmış olanlar da onlar gibidir.
Bu gruplardan hiç biri Muhammed’in izni olmadan şehirden çıkamaz (ya da askerî sefere katılamaz).
Bir yaralamanın intikamının alınmasına engel olunmaz.
Zulme uğrayan dışında kim başkasını öldürür veya yaralarsa kendisi ve ev halkı bundan sorumludur.
Buna en güzel şekilde uyulması hususunda Allah şahidimizdir.
Yahudiler kendi harcamalarını yapmaktan sorumludur, Müslümanlar da kendi harcamalarını yapmaktan sorumludur. Onlar, bu sahife halkıyla savaşanlara karşı birbirlerine yardım edecek, aralarında samimiyet, nasihat ve iyilik hâkim olacak, kötülüğe yer olmayacaktır.
Kimse dostunun suçundan sorumlu değildir.
Zulme uğrayana yardım edilecektir.
Müminler savaştıkları sürece Yahudiler de onlarla birlikte harcamalara katılacaktır.
Bu sahife halkı için Yesrib’in içi güvenli ve dokunulmazdır.
Herkes komşusunu kendisi gibi görecek, ona zarar vermeyecek ve ona karşı suç işlemeyecektir.
Sahibinin izni olmadan herhangi bir hak koruma altına alınamaz.
Bu sahife halkının arasında bozgunculuğa dönüşmesinden korkulan bir hadise veya ihtilaf meydana gelirse bunun mercii Allah ve onun elçisi Muhammed’dir. Bu sahifeye en samimi ve en iyi şekilde uyulması hususunda Allah şahidimizdir.
Kureyş kabilesi ve onlara yardım edenler koruma altına alınmayacaktır.
Bu sahife halkı Yesrib’e saldıranlara karşı birbirine yardım edecektir; onlar barış yapmaya ve buna uygun şekilde davranmaya davet edilirlerse barış yapar ve ona uygun şekilde davranırlar; Yahudiler böyle bir barışa davet edilirse, din sebebiyle müminlerle savaşanlar dışında, herkesle barış yapabilirler ve müminler de buna uyarlar. Herkes kendi bulunduğu bölgeyi dışa karşı savunmakla yükümlüdür.
Evs Yahudileri, kendileri ve dostları, bu sahife halkının sahip olduğu aynı haklara sahiptir ve bu sahife halkından sadece iyilik görecektir; iyilik yapılacak, kötülükten uzak durulacaktır; herkes sadece kendi yaptığından sorumludur; Allah bu sahifede olanlara en doğru ve en iyi şekilde uyulması hususunda şahidimizdir.
Bu yazı haksızlık yapan ve suç işleyeni korumaz; haksızlık yapan veya suç işleyen dışında Medine’de oturan da Medine dışına çıkan da güvendedir.
Allah ve onun elçisi Muhammed iyilik yapan ve samimi olanın dostudur”.
Abdülmelik b. Hişam, es-Siretü’n-nebeviyye, Kahire, Mektebetü’l-Külliyyâti’l-Ezheriyye, ts., II, s. 106-108.
Çeviren: Mehmet Boynukalın