6. Sözlükler

İslamiyetin Kur’ân’la, Kur’ân’ınsa Arapçayla ayrılmaz bir bütün oluşu, İslam dairesi içine giren milletlerin kendi dillerini Arapçayla mukayese etme çabası içine sokmuştur. Türkçe sözlüğün ilk eseri, şüphesiz Kaşgarlı Mahmud’un Divanü Lügati’t-Türk başlıklı eseridir. Kaşgarlı, bu eseri kaleme alırken, hiç şüphesiz Has Hacib’in Kutadgu Bilig’i yazarken harekete geçiren aynı etkinin altında kalmıştır.

Türk Dilinin Sözlükleri: İsmail Parlatır

İsmail Parlatır 1946’da Konya’da doğdu. 1971’de Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümünü bitirdi, aynı yıl bitirdiği bölüme okutman olarak atandı. 1973’te yüksek lisans öğrenimini tamamlayan Parlatır, 1975’te “Recaîzade Mahmut Ekrem, Hayatı-Eserleri-Sanatı” konulu tez ile Edebiyat Doktoru oldu. Parlatır, 1978’de İran’da, 1979’da Cezayir Üniversitesinde görevlendirildi. 1982 doçentlik tezi Tanzimat Edebiyatı Hikâye ve Romanında Kölelik konusu üzerinedir. 1988’de Tevfik Fikret, Dil ve Edebiyat Yazıları adlı sunumuyla profesörlüğe yükseldi. Çalışmalarını Ankara Üniversitesi DTCF Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü Yeni Türk Edebiyatı Anabilim Dalı Başkanı olarak sürdüren Parlatır, 1983 yılında yeniden düzenlenen Türk Dil Kurumuna üye seçildi ve bu kurumun iki dönem Yürütme Kurulu (1993-2000) üyeliğini yaptı. Sözlük Bilim ve Uygulama Kolu Başkanlığını üstlendi, ayrıca bilimsel içerikli kol ve komisyonlarda görev aldı. 2007 yılında emekli olan Parlatır, ulusal ve uluslararası kongrelere katkıda bulunmaktadır. İzleyen metin Parlatır’ın Türk Dil Kurumu tarafından yürütülen “Türkiye Türkçesi Sözlükleri Projesi” kapsamında “Türkiye Türkçesinin Tarihi Sözlükleri” adlı alt projeyi tanıtan bildirisinden alıntılanmıştır.

Tarihi sözlüklerimiz denilince akla öncelikle Divanü Lügati’t-Türk” geliyor. Divanü Lügati’t-Türk yalnızca bir sözlük değil, Türkçenin zenginliğini işleyen folklorik bir kültür hazinesidir. Türkçenin Arap dili karşısında zengin bir dil olduğunu örneklemek amacını güttüğü için “Divanü Lügati’t-Türk” sözlük düzeninde de Arapçanın morfolojik yapısının izlerini görmek mümkün dür diyebiliriz. Kaşgarlı Mahmut, “en açık ve doğru dil –ancak bir dil bilip– Farslarla karışmayan ve yabancı ülkelere gidip gelmeyen kimselerin dilidir” diyor. Sözlüğün düzenlemesi konusunda da şunları söylüyor: “Ben bu kitabı hikmet, seci, atalar sözü, şiir, recez, nesir gibi şeylerle süsleyerek hece harfleri sırasınca tertip ettim” diyor ve kitabı sekiz bölümde topluyor:

Birincisi: Hemze kitabı
İkincisi: Salim Kitabı: İlletli harf olmayan kelimeler
Üçüncüsü: Muzaaf Kitabı: Bir kelimede iki benzer harfe denir.
Dördüncüsü: Misal Kitabı: İlk harfi İlletli 
Beşincisi: Üçlüler Kitabı 
Altıncısı: Dörtlüler Kitabı 
Yedincisi: Gunne Kitabı: Genizden gelen harf bulunan kelimeler
Sekizincisi: İlk Harekesiz Harfin Birleşmesi Kitabı

Divanü Lügati’t-Türk’ten sonra ilk sözlük örneklerini Arapça ve Farsçadan çeviri yoluyla yapılmış denemeler olarak değerlendirmek gerekir. Şu eserler İlk akla geliverenler:

Ferişteoğlu Lügati- Ferişteoğlu Abdüllâtif 
Lügat-i Şahidi- Şahidî 
Lügat-i Nimetullah- Nimetullah 
Cami’ü’l-Fürs-İbni Kemal 
Bahrü’l-Garaib-Lütfullah b. Yusuf Halimî 
Miftahü’l-Lüga-Amasyalı Şeyh Mahmud b. Edhem

Bu örnekler sonraki yüzyıllarda artarak devam edecektir. Üstelik, iki dilli sözlükler de yavaş yavaş görülmeye başlanacaktır. 19. yüzyılda baskı tekniklerinin gelişmesiyle sözlük türleri de artar. 1928 yılına kadar eski harflerle basılmış Türkçe sözlüklerin sayısının 250 civarında olduğu bu konuda yapılan çalışmalarla ortaya konulmuştur. Bu sözlükler arasında bizim konumuz içine giren sözlük sayısı ne yazık ki fazla değil. İlki Şeyhülislâm Esat Efendi’nin hazırlamış olduğu “Lehçetü’l-Lügat”tır. En gelişmiş olan da “Kamus-i Türkî”dir... “Türk” adını taşıyan bu ilk sözlüğümüz 20. yüzyılın başında yayımlanıyor. “Önsöz”ü ise ayrı bir değer taşıyor. Hem Türkçe, hem Türkçenin kolları, hem de sözlük anlayışı bakımından. Bu konuda Şemsettin Sami, sözlüğe girmesi gereken kelimeler konusunda şunları söylüyor: “En garibi şurası ki: havi oldukları kelimelerin yüzde sekseni asla lisanımızda kullanılmayan ve kullanılmasına da ihtiyaç olmayan lügat kitaplarına “Lügat-i Osmaniye” namı verilmiştir de sırf Türkçe kelimelerin zapt ve tefsiri “malûm-ı i’lâm” kabilinden addedilerek lüzumsuz ve faidesiz addolunmuştur… Lisanımız için tertip olunacak kamus bu lisanda müstamel, gerek Türkiü’l-Asl ve gerek Elsine-i Saireden mehuz kelimat ve ıstılahatın cümlesini cami ve lisanımızda müstamel olmayan kelimelerden arî olmalıdır.”

Şemsettin sami, sözlüğüne verdiği Kamus-i Türkî adını ise şöyle tartışıyor: “Bizce müstamel Lügat-i Arabiye ve Farsiyeyi cami olduğu hâlde, bu kitabın Kamus-i Türkî namıyla tesmiyesine belki itiraz edenler bulunur. Lâkin lisanımız lisan-ı Türkidir. Bu lisana mahsus lügat kitabına dahi başka isim düşünmek abestir.” Burada Şemsettin Sami’nin “Türk” sözünü ısrarla kullanmasına dikkatinizi çekmek istiyorum.

Gene Türk adını kullanan Hüseyin Kâzım Kadri’nin 4 ciltlik Türk Lügati de burada adının anılması gereken önemli bir eser. Onun ayrıcalığı lehçeler arası ve ansiklopedik, hatta folklorik özellik taşıması.

Yüzyılın başında adı anılması gereken önemli sözlüklerimiz de var. Söz gelişi Ali Nazima-Reşat (Faik)ın hazırladığı Mükemmel Osmanlı Lügati (1901); İbrahim Cudi’nin Lügat-i Cudi (1916) si; Mehmet Salahî’nin Kamus-i Osmani (1895–1904) si ilk akla geliveren eserlerdir. Adından çok söz ettiren, fakat yayın hayatına bir türlü çıkma fırsatı bulamayan Veled Çelebi Sözlüğü’nün de varlığını dile getirelim.

Türk dil Kurumunun kuruluşundan sonra ve bu Kurumun aslî görevleri arasında yer alan Türkçe Sözlük hazırlama görevini üstlenmesi ile 1944 yılında ilk baskısını yaparak bu görevini yerine getirmeye başlaması ile buraya kadar adını andığımız sözlükler, artık literatüre “tarihi sözlükler” olarak geçecektir. İşte bu proje çerçevesinde yayına hazırlanmak üzere tespit edilen ve ısmarlanan tarihi sözlüklerimiz şunlardır: Basılan en eski sözlük, ilk matbu eserlerimiz arasında da adı geçen Vankulu Lügati’dir. Ebu Nasır İsmail bin Hammat el-Cevheri’den “Tercüme-i Sıhah-i Cevheri” adıyla dilimize aktaran Mehmet bin Mustafa el- Vanî’dir. Yazarın Vanlı olmasından dolayı eser kısaca Vankulu Lügati olarak anıla gelmiştir. Yayımlanış tarihi ise Darü’l-Tıbaati’l-Mamure’de 1111/1729’da: ikinci baskısı 1170/1756; üçüncü baskısı 1217/1802 tarihinde gerçekleştirilmiştir. Bundan sonraki eserleri şöyle sıralayabiliriz:

1. Lehçetü’l-Lügat: Şeyhülislâm Esat Efendi’nin bu eseri 1844’te yayımlanmıştır. Bu sözlük Doç. Dr. Ahmet KIRKILIÇ tarafından yayıma hazırlanmış bulunmaktadır. 
2. Kitab-ı Müntehabat-ı Lügat-i Osmaniye: Halil adlı bir zata ait bu eser 1852’de yayımlanmış: sonradan birçok baskısı yapılmıştır. (Bu sözlük William Redhouse’un eseri olarak gösterilmektedir). 
3. Lügat-i Kamus: Ahmet Lütfi Efendi tarafından hazırlanmış ve 1870 yılında yayımlanmıştır. 
4. Zübdetü’l-Lügat: Hüseyin Remzi’nin 1871’de hazırladığı bu eser, sonradan Lügat-i Remzi (1888) ve Ünsü’l-Lügat (1890) adı altında iki ayrı baskı olarak da yayımlanmıştır. 
5. Lehçe-i Osmanî: Ahmed Vefik Paşa’nın bu eseri 1876’da çıkmıştır. 
6. Mir’atü’l-Lügat: 1877’de Mehmet Rıfat tarafından hazırlanmıştır. 
7. Lügat-i Ebuzziya: Ebuzziya Tevfik Bey esri 1890’da tamamlamıştır. 
8. Lügat-i Şemsettin:1891’de yayımlanmıştır. 
9. Lügat-i Naci: Muallim Naci’nin 1891’de hazırlamaya başladığı ve Müstecabizade İsmet’in tamamladığı bu eser çok tanınmıştır.
10. Kamus-ı Osmanî: Mehmet Salahi’nin 1896’da başlayıp 1904’te tamamladığı bu eser 4 cilttir. 
11. Kamus-ı Türkî: Şemsettin Sami’nin hazırladığı bu eser 1901’de tamamlanmıştır. 
12. Mükemmel Osmanlı Lügati: Ali Nazima ve Reşat tarafından hazırlanmış ve 1902’de yayımlanmıştır. 
13. Resimli Kamus-i Osmanî: Ali Seydi 1909’da düzenlenmiştir. 
14. Lügat-i Cudi: 1916’da yayımlanmıştır. 
15. Büyük Türk Lügati: İlk iki cildi 1927’de eski harflerle, son iki cildi yeni harflerle yayımlanmıştır. 
16. Velet Çelebi Sözlüğü: El yazması olarak 10 ciltte tamamlanmıştır. Bu eser Türk Dil Kurumu Kütüphanesindedir.

Bunların dışında Ahmet Asım Efendi’nin Burhan-ı Katı (1797) ve Kamusü’l-Muhit (1814-17) adlı iki eseri ile Ahteri Mustafa Şemsettin’in Ahteri-yi Kebir (1826)’ini de bu proje çerçevesinde aldık. Bunlar iki dilli sözlükler gibi görünürlerse de çeviricilerinin kattıkları ve dilimize getirdiği yeni değerler bakımından ayrı bir önem kazanmışlardır. Özet olarak şunu vurgulamak istiyoruz. Türk dilinin ve Türkiye Türkçesinin zengin dil malzemesi olarak dil tarihimizde yerini almış bulunan bu tarihi sözlüklerimizi günümüz Türkçesine aktarmak ve onları kullanılabilir hâle getirmek, hem bugün için artık kendilerinden istifade etmenin âdeta imkânsız bulunduğu bu sözlükleri ortaya çıkarıp araştırıcıların ve aydınların hizmetine sunmayı milli bir görev olarak nitelemek hem de Türkiye Türkçesinin söz varlığını ortaya koymada önemli bir hedef ve zaruri bir çalışma olarak değerlendirmek gerekir inancında olduğumuzu vurgulamak isterim.

Manzum Lugat Geleneği: Perihan Ölker

Perihan Ölker 25.09.1981 tarihinde Konya’da dünyaya geldi. 1998 yılında Selçuk Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümünü kazandı. 2002 yılında mezun oldu, aynı yıl Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Türk Dili Bilim Dalında yüksek lisans öğrenimine başladı ve aynı yıl öğretmenlikten istifa ederek mezun olduğu bölüme Araştırma Görevlisi olarak atandı. 2005 yılında “Tebâreke (Sûretü’l-Mülk) Tefsiri (İnceleme-Metin-Dizin) (64b-126b)” başlıklı teziyle yüksek lisans öğrenimini tamamladı. 2006 yılında aynı bilim dalında doktoraya başladı, 2012 yılında “Tanzimat Basınının Dili” adlı doktora teziyle de öğrenimini tamamladı. Ölker’in alanıyla ilgili çeşitli bilimsel dergilerde yayımlanmış makaleleri mevcuttur. Hâlen aynı bölümde görevine devam etmektedir.

Klâsik Türk edebiyatında manzum olarak ortaya konmuş pek çok türün arasında sözlükler kendisine geniş yer bulmuştur. Bilindiği gibi vezinli ve kafiyeli yazma geleneği klâsik edebiyatımızın temelini oluşturmuş, öğretici olma gayesi taşıyan sözlükler de bu geleneğin önemli bir parçasını teşkil etmiştir. Böylece etkili bir dil öğretim yöntemi tercih edilmiştir, zevkli bir okuma; sözcükleri, kolayca ve uzun süre hafızada tutabilme sağlanmıştır.

... Şükrullah b. Şemsüddîn Ahmed b. Seyfüddîn Zekeriyâ tarafından M. 1242–43 yılında yazılan Zühretü’l-Edeb ilk örnektir. 48 kıta ve 418 beyitten ibaret olan eserde Arapça kelimeler Farsça karşılıklarıyla birlikte nazmedilmiştir. Hüsameddin Hasan b. Abdülmümin el-Hoyî’nin Nasîbü’l-Fıtyân ve Nesîbü’t-Tıbyân’ı, Abdülhamîd el-Engürî’nin M. 1356 yılında hazırladığı Silkü’l-Cevâhir’i, Germiyanlı Ahmedî’nin M. 1360–1377 yılları arasında nazmettiği Mirkâtü’l-Edeb’i ve Ahmed-i Dâî’nin (öl. 1421den sonra) Ukûdu’l-Cevâhir’i bu kapsamda yazılmış eserlerdir.

... Türklerin İslamiyet’i kabulüyle birlikte Kuran dilini öğrenme büyük bir ehemmiyet kazanmıştır. İslam kültüründe çoğu çalışma gibi sözlük çalışmaları Kur’ân-ı Kerim ve hadisleri doğru anlama gayretleriyle ortaya çıkmıştır. Manzum sözlüklerin de mühim bir kısmında daha çok Kur’ân-ı Kerim’de yer alan kelimelere ağırlık verildiği söylenebilir. Klâsik edebiyatımızın da şekillenmeye başlamasıyla birlikte iki dilli hatta üç veya daha fazla dille oluşturulmuş manzum sözlükler de ortaya çıkmaya başlamıştır. İlk defa Arap dilcilerin ortaya koyduğu manzum sözlük geleneğinin etkisiyle de, Türkçe-Arapça ilk manzum sözlük olan Ferişteoğlu Lügati Kur’ân-ı Kerim’i doğru anlamaya yönelik olarak telif edilmiştir.

İbni Melek tarafından 1392 yılında kaleme alındığı tahmin edilen eser, asırlarca itibar görmüş, istinsah edilmiştir, ayrıca eserin Şerhleri yapılmış ve ona nazireler de yazılmıştır. Türkçe-Arapça manzum sözlükler arasında Şemsî’nin Cevâhirü’l-Kelimât’ını (İlhan, 1997), Şeyh Ahmed’in Nazmu’l-Leâl’ini, Fedâî’nin Tuhfe-i Fedâî’sini Âsım’ın Tuhfe-i Âsım’ını, Vehbî’nin Nuhbe-i Vehbî’sini, Mehmed Fevzî’nin Tuhfe-i Fevzî’sini ve Subha-ı Sıbyân’ı sayabiliriz.

... İslâmiyet’le birlikte önem kazanmış olan Arapçanın yanında Farsça da etkisini hissettirmiş ve bu doğrultuda Türkçe-Farsça sözlükler yazılmıştır. Konyalı Hüsam b. Hasan’ın Tuhfe-i Hüsam (M. 1399- 1400) adlı eseri Sultan Orhan Bey adına nazmedilmiştir. Mevlevî Şeyhi Muğlalı Şâhidî İbrahim Dedenin Tuhfe-i Şâhidî’si, Sümbülzade Vehbî’nin Tuhfe-i Vehbî’si, Ahmet Remzi Akyürek’in Tuhfe-i Remzî’si, Lâmi’î Çelebi’nin Lügat-ı Manzûm’u bulunmaktadır...

... İki dilli manzum sözlüklerin dışında üç dilli Arapça-Farsça-Türkçe pek çok manzum sözlük de telif edilmiştir. Bunlar arasında Bahâüddîn İbn Abdurrahmân-ı Magalkaravî’nin U’cûbetü’l-Garâyib fî Nazmi’l-Cevâhiri’l-’Acâyib (telifi: M. 1424) Anadolu sahasında yazılan ilk Arapça-Farsça-Türkçe sözlüktür. Abdülkerîm’in Lügat-i Abdülkerîm (telifi: M. 1594), Hâkî Mustafa Üsküdârî’nin Menâzimü’l-Cevâhir (telifi: M. 1632–1633) ve Hasan Aynî’nin Nazmü’l-Cevâhir (Aksoy, 1959) adlı sözlüklerini ve yine Mustafa bin Osman Keskin’in yazmış olduğu Manzûme-i Keskin gibi eserleri bu kapsamda örnek olarak verebiliriz.

... Osmanlı döneminin mevcut sosyal ortamında, başka dilleri öğrenme ve dilimizi öğretme gayesinin yanı sıra batıya dönüşün etkisiyle de farklı dillerde manzum sözlükler oluşturulmuştur. Aralarında Ahmed Fevzi Kîsedârzâde tarafından yazılmış olan Türkçe-Rumca Tuhfetü’l-’Uşşâk, Yusuf Hâlis Efendi tarafından yazılmış Türkçe-Fransızca Miftâh-ı Lisân, Mustafa Sabri tarafından yazılmış Türkçe-Bulgarca Tuhfe-i Sabri An Lisan-i Bulgarî, Refi Kalayi’nin Lügat-ı Ermeniyesi, Bosnalı Üsküfî’nin Boşnakça-Türkçe Makbûl-i Ârifi yer almaktadır.

...Tahsile yeni başlayanlara ezber yoluyla önemli miktarda kelime ve bazı gramer kaidelerinin öğretilmesini temin eden, bunun yanında kültür, edebiyat ve aruz bilgileri de sunan manzum sözlükler, nazmın talebeye hoş ve cazip gelmesi, vezin üzere kolayca okunması ve tekrar yoluyla kısa sürede ezberlenmeleri bakımından büyük ilgi görmüştür. Bu sözlüklerde bazı edebî sanatların, bahir ve vezinlerin öğretilmesinin yanı sıra şiire ve şairliğe meyilli olanların kabiliyetlerinin geliştirilmesi de arzu edilmiştir. Manzum sözlükler çoğunlukla mesnevî nazım şekliyle yazılmış bir giriş, yani mukaddime ile başlar. Asıl kısım olan sözlük bölümü ve mesnevî tarzında yazılmış olan bir son, yani hâtime ile biterler. Bu tür sözlüklerin giriş kısımlarında hamdele ve salveleden sonra, eserin telif sebebinin anlatıldığı bir küçük bölüm de yer alır. Sebeb-i telif kısmında eserin hangi sebep ve amaçla yazıldığı da belirtilir, eserin ismi verilir, ayrıca dil öğrenmenin faydaları hususunda müellifin görüşleri ile de bu bölümde karşılaşılır. Manzum sözlüklerin beyit sayıları da farklılık göstermektedir. Bu türdeki eserlerde öğrenmeyi kolaylaştırmak maksadıyla, ilgili veya zıt kelimeler bir beyit ya da mısrada öğretilmeye gayret sarf edilir. Vezin ve kafiyenin yanı sıra, cinaslı kelimelerin mısralarda veya beyitlerde kullanılması yolu ile ahenk sağlanarak, öğrenme zevkli hâle dönüştürülmek istenir. Eserlerde cümle kuruluşları öğretilmeye çalışılırken, eğitici ve yol gösterici nitelikteki cümlelerin verilmesine özen gösterilir. Genellikle, yaygın kullanılan kelimeler verilir. Manzum sözlüklerde, birçok yerde yabancı dildeki kelimelere karşılık olarak köken bakımından Türkçe kelimelerin verilmesi gayreti de göze çarpmaktadır.

... Manzum lügatler dönemlerinde bir eğitim ve öğretim aracı görülmekle birlikte yaygın ilgi görmüş ve pek çok yazma ve basma nüsha söz konusudur. Öte yandan bu doğrultuda da tercümeler, nazireler, şerhler ortaya çıkmıştır. Manzum sözlüklere yapılan şerhler manzum sözlüklerin bahirleri, vezinleri hakkında daha geniş bilgi vermek, kelimelerin hareke kayıtlarını ve Türkçe karşılıklarını daha ayrıntılı olarak aktarmak, okuyanlara aruz veznini, basit gramer kurallarını ve vezinlerin taktî’lerini öğretmek gibi amaçlarla yazılmışlardır. 
....

Ferişteoğlu–Mahmudiyye

... Konya Yusuf Ağa Kütüphanesinde 7713 envanter numarasında kayıtlı, Ferişteoğlu Lügatine nazire olarak yazılmış Mahmudiyye de Türkçe-Arapça manzum lügatler arasında yerini almaktadır. Mahmûdiyye için /Kâtip Çelebi’nin/ Keşfü’z Zünûn’da “Şeyh Bedreddin el-Kadı Mahmûd b. eş-Şeyh Mehmet b. Tanrıvermiş tarafından 911/1505’de yazılıp Sultan Bayezıd’a sunulmuş” olduğu belirtildiğine göre elimizdeki nüsha istinsahdır. Çünkü elimizdeki yazmaya 957/1550–51 tarihi düşülmüştür: Meşhūr ola vü niçeleri müntefi’ ola Yārabb kendüsi gibi tārīhi hoş gele (H. 957/1550–1551)

Eser toplam 30 varak, 28 kıta ve 994 mısradan meydana gelmiştir, harekeli nesihle yazılmıştır. Her bir sayfa belli bir kurala bağlı kalmaksızın muhtelif sayıda satırdan oluşmaktadır. Sözlüğün ilk 22 satırı mesnevi nazım şekliyle oluşturulmuş, geri kalan kısmı ise kıtalardan meydana gelmiştir. Eserde 13 rezec, 10 hezec, 6 remel, 2 münserih, 1 mütekârib, 1 muzârî, 1 seri bahri kullanılmıştır. Metinde bahirlerin adları verilmemiş sadece kırmızı mürekkeple vezinler yazılmıştır... Besmele ve iki satırlık hamdele kısmından sonra eserin telif sebebi ve eseri hazırlarken takip edilen yol açıklanmıştır. Bu bölümde iki kez Ferişteoğlu’ndan da bahsedilerek lügatin bir nazire olduğu beyan edilmektedir:

Nazar ḳıldım Firişte oğlı sürine  
Güzel görünmiş insanın gözine (1b/4)
Tamām irdi Firişte ahirine
Ki bir kaç kıt’a yazdum bende yine (1b/15)  
Dahi niçün getürdüm ahirinde birer mısrā’ eyitdüm her birinde (1b/15)

Beytiyle de hemen her kıtanın sonundaki hümâyûn beyitlerine işaret edilmiştir. Böylelikle manzum lügatlerin, sadece öğretim amacıyla kullanılmadığını, talebeyi eğitme işlevini de yerine getirdiğini görmekteyiz. Eser kuru kelime ezberinden kaçınmak için şiir şeklinde oluşturulmuş ancak bununla da yetinilmemiş her kıta sonundaki hümâyûn beyitlerinin, hem kullanılan veznin belirtilmesi hem de okuyan ya da ezber eden kişiye kelime bilgisiyle birlikte ilmin ve ahlâkın öneminin kavratılması amacıyla, kullanıldığını görmekteyiz:

Bu cihānda ’ilm ü taḳvā kesb idenler aḥmes oldı (3b/13)  
Cāhil kimesne katına oturma sen zinhār ḳaç (6b/9)  
Gice gündüz ’amel kılşıl ide yüzini ta Hakka (9b/9)  
Her kim ki bunı okuya ’ilmi ḳolay ide udāy (8b/3)

Nesne irişmez kimseden Hakdan-durur cümle vuḳū„ (11a/11) Bulanlar Hakka toşrı yol iki ’ālemde olur sutan(16b/9) .
....
Lügatte kıtanın vezni de yazılarak gösterilmiştir. 
.....
Böylece eser, hem dil öğretimi amacıyla kelime ezberleterek, hem aruz öğreterek hem de nasihatlerde bulunarak, okuyan kişinin eğitimi açısından pek çok sorumluluğu bir arada üstlenmiştir.
...
Naziresi olmakla birlikte Mahmûdiyye yazılırken Ferişteoğlu Lügatinden pek çok değişiklikle ayrılmıştır. Öncelikle toplamda 994 mısradan meydana gelen Mahmûdiyye, 542 mısradan meydana gelen Ferişteoğlu’ndan 452 mısra daha fazladır. Ayrıca Ferişteoğlu lügatine göre mısraların daha akıcı bir ifade tarzına sahip olduğunu görmekteyiz. Bilhassa bu akıcılık ve okuma zevki her kıtanın sonunda verilmiş hümâyûn beyitleriyle de arttırılmıştır. Ayrıca müellif eseri oluştururken Ferişteoğlu’ndaki kelimelerin yerini değiştirmiş, bir kelimenin yerine eş anlamlı olan başka kelimeyi yerleştirmiş, fazlaca eklemeler yapmıştır. Zaten Mahmûdiye mısra ve kıta adedi olarak da Ferişteoğlu Lügatinden fazladır.

... Dolayısıyla karşımıza Ferişteoğlu lügatinden epeyce ayrılmış bir sözlük ortaya çıkmaktadır. ....

Klasik Edebiyatımızda Manzum Lugat Geleneği ve Mahmudiyye, Perihan Ölker Turkish Studies International Periodical for the Languages, Literature and History of Turks or Turkıc Volume 4/4 Summer 2009, s. 874–880.

Manzum Lugat Şerhleri: Zehra Gümüş

Zehra Gümüş 01.12.1981 tarihinde Kayseri’de dünyaya geldi. 1999 yılında Erciyes Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümünü kazandı. “Şemsî’nin Cevâhirü’l-Kelimâtı” isimli mezuniyet tezini hazırladı. 2004 yılında aynı Üniversitenin Sosyal Bilimler Enstitüsü Eski Türk Edebiyatı Ana Bilim Dalı yüksek lisans öğrenimine başladı, daha sonra okutmanlık görevine başladı. Pîrî Paşa-zâde Cemâlî Mehmed b. Abdülbâkî, TUHFE-İ MİR [Tuhfe-i Şahidi Şerhi], (İnceleme-Tenkitli Metin-Sözlük-Tıpkıbasım), isimli yüksek lisans teziyle 2006 tarihinde öğrenimini tamamladı. Aynı yıl doktora eğitimine başladı. Halen Erciyes Üniversitesi Rektörlük Türk Dili Bölümünde Türk Dili Okutmanı olarak görev yapmaktadır.

Tasnif edilmesinin gerekliliği ve metinlerinin en kısa zamanda ilmî usullerle neşredilmesi hususunda bilim adamlarının ittifak ettikleri şerh metinleri arasında manzum sözlük şerhleri yeni yeni anılmaya başlayan eserlerdendir. Kendilerine şerhler yazılan manzum sözlükler müelliflerinin beyânına göre “her ilmin kilidi”dir ve “belìdi zekì eyler.”

Bu/manzum/sözlükler şerh metinlerinden beklediğimiz mânâda bilimsel olarak doyurucu kaynaklar olarak kabul edilmeseler de, içerdikleri kelimeler ve eğitim hususunda sağladıkları katkılar bakımından dikkat çekici eserlerdir. Sıbyân mektebi seviyesindeki çocuklara kelime ezberletmenin yanında aruz öğretmeyi de amaçlayan manzum sözlükler yazılış amaçları bakımından farklılıklar arz etmektedir... İçerdikleri kelimeler bakımından Türk leksikolojisinin de önemli malzemelerinden olan ve sayıları elliyi geçen bu sözlükleri Klâsik Türk Edebiyatı açısından “Türkçe-Arapça”, “Türkçe-Farsça”, ve “Türkçe-Arapça-Farsça” olmak üzere üç başlık altında toplamak mümkündür. “Ezber yoluyla önemli miktarda kelime ve bir kısım gramer kurallarının öğrenilmesini temin eden manzum sözlükler, aynı zamanda bu seviyedeki çocuklar için kültür, edebiyat ve aruz bilgileri de ihtiva etmeleri bakımından önem taşımaktadırlar. Bu yolla şiire ve şâirliğe meyilli olan küçük çocukların bu kabiliyetlerinin de ortaya çıkması ve geliştirilmesi amaçlanmıştır.” Bunun yanında “manzum sözlüklerde nazmedilen kelimelerin fesahat ve belâgate uygun olmasına da dikkat edilmiş, bununla güzel konuşma ve maksadı güzel ifade etme melekesinin kazandırılması, konuşma ve kitabette akıcılığın sağlanması arzu edilmiştir.”

“İslam kültüründe çoğu çalışma gibi sözlük çalışmalarının da Kur’ân-ı Kerim ve hadisleri doğru anlama gayretleriyle ortaya çıktığını biliyoruz. Manzum sözlüklerin de mühim bir kısmında daha çok Kur’ân-ı Kerim’de yer alan kelimelere ağırlık verildiğini söyleyebiliriz.” Bunun yanında Mesnevî’de geçen “garîb” kelimeleri derlemek üzere yazılmış olanların yanında Tanzimat döneminde Fransızca öğretimi için de manzum sözlükler yazıldığını, konuyla ilgili çalışmalardan öğrenmekteyiz. Bu amaçlar doğrultusunda manzum sözlükler, Anadolu’da Tuhfe-i Hüsâmî adlı Türkçe-Farsça sözlükle 14. yy’da başlayıp 1924’e yani Tuhfe-i Remzî’nin yazıldığı tarih sonrasına kadar klâsik tarz dil öğretiminde ders kitabı olarak okutulmuşlardır ve Cumhuriyetin ilanından sonra bile dil öğretimi konusunda etkilerini sürdürmüşlerdir. Bu etkinin boyutu Tuhfe-i Şâhidî, Sübha-i Sıbyân, Nazmü’l-Le’âlî ve Tuhfe-i Vehbî gibi sözlüklerin kütüphanelerde bulunan yüzlerce nüshasından ve daha sonra birkaç kez matbû olarak basılmış olmalarından da anlaşılabilir.

Tertip hususiyeti bakımından manzum sözlükler gelenekselleşmiş bir anlayış neticesi olarak çoğunlukla mesnevî nazım şekliyle yazılmış bir giriş, yani mukaddime ile başlar. Asıl kısım olan sözlük bölümü ve nihayet yine mesnevî tarzında yazılmış olan bir son, yani hatime ile biterler. Bazılarında hatimeden sonra genellikle ebced hesabı ile ilgili ayrı bir bölüm de yer alır.

Bu sözlüklerin mesnevî nazım şekliyle yazılan giriş kısımlarında tıpkı klâsik bir eser tertibinde olduğu gibi besmele, hamdele ve salveleden sonra, sebeb-i telifin anlatıldığı bir bölüm de yer alır. Bu bölümde eserin hangi sebep ve amaçla yazıldığı belirtildikten sonra ismi verilir. Bazı sözlüklerde eserin nasıl tertip edildiğinin anlatılmasının yanında, dil öğrenmenin faydaları hususunda müellifin görüşleri ile de bu bölümde karşılaşılır.

“Manzum sözlükler, kelimelerin okunuşlarının verilmesi, kelimelerin bilinen anlamlarının bir yerde zikredilmesi, aranılan kelimeye kolayca ulaşılması gibi hususlarda ihtiyaca cevap verememiş... mensur sözlüklere nazaran eksik kalan yönleri, şerhler yazılmak suretiyle giderilmiştir.”

Manzum sözlüklere yapılan şerhler manzum sözlüklerin bahirleri, vezinleri hakkında daha geniş bilgi vermek, kelimelerin hareke kayıtlarını ve Türkçe karşılıklarını daha ayrıntılı olarak aktarmak, okuyanlara aruz veznini, basit gramer kurallarını ve vezinlerin taktî’lerini öğretmek gibi amaçlarla yazılmışlardır. /Örneğin/ Klâsik Türk edebiyatı sahasında kendisine yazılan tazmin, nazîre ve şerhler bakımından ilk sırayı alan Tuhfe-i Şâhidî şerhlerinden Tuhfe-i Mîr’de de eserin telif sebebi Şâhidî’de kullanımdan düşmüş Türkçe kelimelere daha yeni karşılıklar zikretmek bunun yanında aruz ve gramere dâir bilgiler vermek olarak belirtilmiştir.

Ancak ortalama 400 beyit civarında yazılan ve öğrencilerden ezber yoluyla akılda tutulması beklenen bu sözlüklerden ansiklopedik bir sözlük fonksiyonu beklemek de yanlış bir yaklaşım olsa gerektir. Manzum sözlüklerin bazıları yazıldıkları gibi kalmamış, kendilerine nazîreler, tazminler, tercümeler ve şerhler yapılmıştır. Hatta eserlerin sebeb-i telif kısımları incelendiğinde müellifler arasında birbirleri ile rekâbet halinde oldukları neticesi çıkarılabilir.

Kütüphane kataloglarından yapılan tarama neticesinde ulaşabildiğimiz manzum sözlük şerhlerinin isimlerini şimdilik şu şekilde sıralayabiliriz:

Ferişteoğlu Lugati için yapılan şerhler:

Kara Yahyâ b. İsrâîl: Şerh-i Lugat-i Ferişteoğlu 
Yahyâ b. Nasûh b. İsrâîl: Şerh-i Lugat-i Ferişteoğlu

Tuhfe-i Şâhidî için yapılan şerhler manzum sözlük şerhleri arasında sayıca en kalabalık olanıdır. Şerhler arasında en meşhurları

Sûdî-i Bosnavî’nin “Şerh-i Tuhfe-i Şâhidî”si,
Abdülkâdir b. Ömer Bağdâdî’nin “Şerh-i Tuhfe-i Şâhidî”si, 
Abdurrahmân b. Abdullâh-ı Kuddûsî’nin “Tuhfetü’l-Mülûk”ı, 
Nâdîde Ahmed Hâfız’ın “Şerh-i Tuhfe-i Şâhidî”sidir.

Bu isimlerden başka şunları da aynı kategoride zikretmek gerekir:

Halîmî Kara Alî Ağa-zâde Osmân: Şerh-i Lugat-ı Şâhidî 
Ahmed Eğribozî: Şerh-i Tuhfe-i Şâhidî 
Ali el-Gürcî el-Bektaşî: Şerh-i Tuhfe-i Şâhidî 
Ferdî Ali b. Mustafa Kayserî: Şerhü Tuhfe-i Şâhidî

Türkçe-Arapça manzum sözlüklerden Nazmü’l-Le’âlî’ye yapılan şerhler arasında Ahmed b. Ahmed Behisnî: Şerh-i Nazmü’l-Le’âlî
Ali Efendî-zâde Abdurrahmân Efendi: Şerhu Nazmü’l-Le’âlî 
Muhammed Arif b. Raif: Şerhu Nazmü’l-Le’âlî yer almaktadır.

Türkçe-Farsça manzum sözlüklerden Tuhfe-i Vehbî’ye yapılan şerhler ise:

Elbistanlı Ahmed Hayatî Efendî: Şerh-i Tuhfe-i Vehbî 
Akovalı-zâde Ahmed b. Osmân: Şerh-i Tuhfe-i Vehbî’dir.

Türkçe-Arapça manzum sözlüklerden Sübha-i Sıbyân için yapılan şerhler arasında ise

Seyyidî Efendî: Seheletü’l-Beyân Şerhü Sübhati’s Sıbyân 
Râsim Fodlacî-zâde Ahmed: Şerh-i Sübha-i Sıbyân 
Hâcî İsmâîl Zuhdî b. Ömer: Şerh-i Sübha-i Sıbyân yer almaktadır. 
Mehmed Necîb’in Hediyyetü’l-İhvân isimli matbu eseri de bu esere yapılan şerhler arasında yer almaktadır.

Nisâbü’s-Sıbyân için yapılan şerhler: 
Nizameddin b. Kemal b. Cemal el-Herevî: Şerhu Nisabi’s-Sıbyân 
Es-Seyyid Şerif-Ali b. Muhammed el-Cürcanî: Şerhu Nisabi’s-Sıbyân 
Murad b. Yasin: Şerh-i Nisabü’s-Sıbyan.

Türkçe-Arapça-Farsça manzum sözlüklerden Se Zebân için yapılan şerhler ise:

Cemalüddin Osman b. Ömer ed-Dimaşkî en-Nahvî İbnü’l-Hâcib: Şurûhu’l-Kâfiye Se Zebân
Es-Seyyid eş-Şerif Ali b. Muhammed el-Hüseynî el-Cürcanî: Şerhu’l-Kafiye Se Zebân 
Sûdi el-Bosnevî: Şurûhu’l-Kafiye Se Zebân.

Nuhbe-i Vehbî için yazılan şerhler:

Ali Rıza b. Mehmed Rüşdi Yalvacî: Şerh-i Nuhbe-i Vehbî 
Yayaköylü Ahmed Reşid el-İzmirî: Şerh-i Nuhbe-i Vehbî 
Raşid Efendi: Nuhbe-i Vehbi Şerhi (matbu)

Manzûmetü’l-Lüga için yapılmış olan şerh:

Derviş Ömer el-Belgradî: Manzûmetü’l-Lüga Şerhi

Bahrü’l-Garâyib için yapılan şerh:

Lütfullah b. Yusuf b. Abdülhalim el-Amasî Halimî: Şerh-i Bahru’l-Garâ’ib.

Müellifi belli olan bu şerhler dışında kataloglarda müelliflerinin isimlerine ulaşamadığımız onlarca manzum sözlük şerhi bulunmaktadır. Bunlar arasında Lugat-i Ferişteoğlu ilk sıralarda yer almaktadır. Manzume-i Keskin için yazılmış olan Şerh-i Lugat-i Keskin ve Manzûme isimli manzum sözlüğe yazılmış olan Şerhu’l-Manzûme de müellifi belli olmayan şerhlerdendir.