6. Süt Annesi Halîme Hz. Peygamber’i Anlatıyor

Şehirlerde yeni doğan erkek çocukların emzirilmek ve belirli bir yaşa kadar büyütülmek üzere havası ve suyu temiz, hayat tarzı da sade olan çöle gönderilmesi Kureyş ve diğer Araplar arasında yaygın bir gelenekti. Peygamberimiz de bu geleneğe uyularak Hevâzin kabilesinin Sa’d b. Bekir koluna mensup Halîme’ye verilmiştir.

Halîme, kendisi gibi sütanneliği yaparak geçimini sağlayan on kadar kadınla ve kocası Hâris ile birlikte Mekke’ye doğru yola çıktı. Süt emme çağında olan oğlu Abdullah’ı da yanlarına aldılar. Halîme ve kocası, bineklerinin zayıf ve güçsüzlüğü yüzünden kafileden geri kaldığı için Mekke’ye onlardan sonra varabildi. Mekke’ye önce gelen diğer kadınlar genellikle tercih edildiği üzere zengin birer aile çocuğu bulmak ve böylece aileler arasında kurulacak dostluktan istifadeyle daha fazla maddî imkâna kavuşmak ümidiyle Mekke sokaklarında dolaştılar. Bu arada Âmine ve Abdülmuttalib de uygun süt anne arayışında idiler. Abdülmuttalib Benî Sa’d b. Bekir kabilesine mensup kadınlara Hz. Muhammed’i vermek istemişse de kadınlar onun yetim olduğunu öğrenince “bu yetim çocuğun annesi ve dedesi bize ne kadar ihsanda bulunabilir ki” diyerek kabul etmediler ve başka ailelerin çocuklarını aldılar. Halîme ve Hâris ise Mekke’de gün boyu dolaştıkları halde henüz bir çocuk bulamamışlar, bu kadar zahmetten sonra evlerine eli boş dönme endişesi duymaya başlamışlardı. Nihayet Abdülmuttalib’le karşılaştılar. Hz. Muhammed’in yetim olduğunu öğrenmekle birlikte eli boş dönmemek için kabul ettiler. Âmine Halîme’yi çocuğun bulunduğu odaya götürdü. Halîme devamını şöyle anlatır:

“Odaya girdiğim zaman çocuk sütten daha ak bir yün kumaşa sarılmış, altına da yeşil ipekten bir sergi serilmişti. Sırt üstü yatırılmış vaziyette mışıl mışıl uyuyor, misk kokusu etrafa yayılıyordu. Sevimliliğine ve yüzünün güzelliğine hayran oldum. Uykudan uyandırmaya kıyamadım. Ellerimi göğsünün üzerine yavaşça koyduğumda gülümsedi ve bana bakmak için gözlerini açtı. Gözlerinden semaya bir nurun yükseldiğini gördüm. Hemen iki gözünün arasından öperek kucağıma aldım.”

Diyarbekrî 1283. Târîhu’l-Hamîs, Kahire, I, 223

Halîme çocuğu aldıktan sonra sütünün çoğaldığını gördü. Develeri de daha fazla süt vermeye başladı. Halîme ve kocası Hâris beklemedikleri bir bolluk ve berekete kavuştular. Yola koyulduklarında Halîme’nin zayıf merkebi bu sefer o kadar hızlı gidiyordu ki, bir süre sonra Mekke’den kendilerinden önce ayrılmış olan arkadaşlarına yetiştiler, hatta onları geçtiler. Halîme sonrasını şöyle anlatmaktadır:

“Benî Sa’d topraklarındaki çadırlarımıza ulaştık. Yeryüzünde burası kadar çorak ve verimsiz toprak olacağını sanmıyorum. Fakat biz çocuğu beraberimizde getirdikten sonra sürümüz her defasında karnı tok ve sütle dolu olarak eve dönüyordu. Başkalarının bir damla sütü yokken biz hayvanlarımızı sağıp içiyorduk. Komşularımız çobanlarına bizim sürüyü göstererek: “Siz de onların sürülerinin otladığı yere götürüp otlatsanız ya!” diyorlardı. Onların sürüleri aç ve susuz dönerken bizimkiler tok ve sütle dönüyorlardı. Çocuk iki yaşına gelip ben onu sütten kesinceye dek Allah’ın bu lütfu, hayır ve bereketi devam etti.”

İbn Hişâm 1355/1936. es-Sîretü’n-Nebeviyye, nşr, Mustafa es-Sekkâ ve dğr., I-IV, Kahire, I-II, s. 162-164; İbn Sa’d 1388/1968. et-Tabakâtü’l-kübrâ, nşr. İhsan Abbas, I-IX, Beyrut I, s. 110–111 
Çeviren: Abdülkerim Özaydın – Casim Avcı