6. Tasavvufi Düşünmede Mana Dizimi

Tasavvufi düşünmenin mana dizimine yönelik bir araştırma, doğal olarak tasavvufi aklın biçimsel bir incelemesi demektir. Çünkü sembollere veya olgulara nasıl mana verildiği sorusunun temelinde, bu manayı teşkil eden anlam parçalarının nasıl biçimlendirilip düzenlendiği sorunu yatar. Tasavvufi düşünmenin mana dizimini belirleyen ve İslami nassları lafız değil manaca, sünnet ve icmadaki temel yorumlarından kopartarak tamamen başka bir istikamette yorumlamaya götüren ilke, görünür-gizli (zâhir-bâtın) ayrımıdır. Nassların bâtınî/gizli manaları, onlardaki hakikat olarak belirlendikten sonra, birbiriyle nasslarda verili bağıntılar içerisinde düşünülmesi gereken muhkem-kavramlar arasındaki bağıntıları belirleyen lâfzî düzen ortadan kalktığı için, söz konusu muhkem-kavramları herhangi bir şekilde bağıntılı hale getirmek mümkün olmaktadır. İşte İslami nassları lâfzen kabul etmesi bakımından İslam içinde, ancak verili olmayan bağıntılara dayanan bâtınî/gizli mana diziminin yol açtığı İslam dışı bir doku oluşturmanın anahtarlarından birisi budur.

İslam dininin temellerinden birisi, vahiy eseri olup Arapça olan ve tarihsel olarak uğrayabileceği lafız değişiminden korunmuş bir metin olan Kur’ân’dır. Ne var ki mana değişimini engelleyici bir taahhüt bulunmamaktadır. Doğal olarak Kur’ân’ın anlaşılmasını sağlayan ve aynı zamanda birbirine müracaatlı üç temel disiplin bulunmaktadır ki bunlar Arap dilbilimi, tarih (hadis) ile hukuktur. Kur’ân, İslam’ın kendisine dayandığı temel metindir; bu metni doğru anlamanın yolu sadece onun hukuki özelliklerini dikkate almaktan değil ayrıca filolojik özelliklerini de verildiği biçimi içerisinde değerlendirmekten geçer.

Arap dilbiliminde cümlelerde iki türlü sözdizim bulunduğu kabul edilmiştir: sözcük-dizimi ile anlam-dizimi. Bu ayrım, teknik olarak sözün dışı/görünüşü (zâhir) ile içi/gizlisi (bâtın) olmak üzere iki boyuttan meydana geldiğinin ifadesidir. Ancak bu terimler, tasavvufi düşünmede olduğu üzere çoğunlukla birbirine aykırı değildir, tam tersine her iki dizim de, iletişimdeki niyet yahut gaye odaklı bir şekilde birbirini tamamlar. Yani bir sözde anlatılmak istenen bütünsel düşüncenin her bir parçasına karşılık gelen sözcükler sözcük-diziminde bulunmuyorsa veya anlaşıldığı biçimde bulunmuyorsa, bunların, o sözün mana dizimi içerisinde bulunduğu kabul edilir ki buna Arap dilbiliminde takdîr denir. Ancak takdir işlemi, sözcüklerin ve cümlelerin işaretlerine adanmış büyük bir külliyatın dikkate alınmasını gerektirir. Söz konusu cümleler Kur’ân olunca, bu külliyata ilave olarak hadis ve hukuk külliyatının da hesaba katılması şarttır. Yani bir ayetin manasını belirlerken ondaki sözcüklerin biçim ve düzen özellikleri dikkate alınarak elde edilen mana matrisi (kalıbı), bir de doğrudan onun hakkındaki veya ondaki bir sözcük hakkındaki hadislerden elde edilen matrisle karşılaştırılır. Bütün bu çözümlemeler ve karşılaştırmalar sonucunda ayetlerin manası hakkında yargıda bulunulabilir. Ayetlerin sözcük-dizimindeki düzen, biçim ve işaret özellikleri ile bunların belirlenmesine katkı sağlayan tarih ve hukuk verileri, onların manalarına giden yoldur. Bunlar ihmal edilerek doğrudan doğruya anlam-dizimi üzerinden ayetlerin manası belirlenmeye çalışılırsa, yapılan mana belirlemesinin doğru ve isabetli olup olmaması bir kenara, bu metin teknik olarak geçersiz yorumlanmış demektir.