7. Sevgi Türleri ve İlahi Sevgi: İbn Miskeveyh

Yukarıda söylendiği ve açıkça belirtildiği gibi, insanlar birbirlerine muhtaçtırlar. Her insan kendisini tamamlamak için diğer insanlara muhtaçtır. Birbirleriyle yardımlaşmak zorundadırlar. Çünkü onlar birtakım eksikliklerle yaratılmış ve bunları tamamlamaya mecburdurlar. Yukarıda açıkladığımız gibi her birinin tek tek kendi başına mükemmelliğe ulaşmaları imkânsızdır. O halde bütün organları yararlı bir yapmada birleşen bir şahıs gibi, birbirine bağlı ahenkli toplum olmak için dağınık fertlerin birleşmelerine ve kaynaşmalarına ihtiyaç ve zaruret vardır.

Sevginin birçok türleri vardır ve bunların sebepleri türleri kadardır:

1– Hemen oluşan ve hemen kaybolan sevgi,
2– Çabucak oluşan ve yavaş yavaş kaybolan sevgi, 
3– Yavaş yavaş oluşan ve çabucak kaybolan sevgi, 
4– Yavaşça oluşan ve yavaşça kaybolan sevgi.

Sevgi sadece bu çeşitlere ayrılır. Çünkü insanların yaşayışlarında göz önüne aldıkları amaçlar üç olup dördüncüsü her üçünün birleşmesiyle oluşan şeydir. Zevk, iyilik, menfaatler ve bunların oluşturduğu şey. İnsanların ulaşmak istedikleri amaçlar bunlar ise, şüphesiz sevginin sebepleri de bunlar kadar olur. Bu amaçlara ulaşmak için yardımlaşan kimse, başarıya erişmiş olur.

Sebebi zevk olan sevgi, çabucak oluşur ve çabucak kaybolur. Çünkü zevk, çabucak değişen bir şeydir. (…) Sebebi iyilik olan sevgi ise, çabucak oluşur ve yavaşça çözülür. Menfaatlere dayanan sevgi de, yavaş oluşur ve çabucak çözülür. Bunların birleşmesinden meydana gelen sevgide iyilik varsa, yavaşça çözülür, yavaşça oluşur.

İşte bu sevgilerin hepsi özellikle insanlar arasında ortaya çıkar. Çünkü bunlar irade ve düşünüp taşınmayı gerektirir, bunlarda cezalandırma ve ödüllendirme söz konusu olur.

Düşünmeyen canlılardaki sevgiye gelince, buna yakınlık demek daha doğrudur ve bu yalnızca aynı türden olanlar arasında meydana gelir.

Bizim üzerinde durduğumuz konu, insanlar arasında irade ile ortaya çıkan oran ve ondan dolayı meydana gelen ödüllendirme ve cezalandırmadır.

Dostluk, sevginin özel bir türü olup buna “meveddet” denir. Ayrıca bu, sevgi gibi büyük sayıda insanlar arasında yerleşemez.

Aşk ise aşırı derecede bir sevgidir ve sadece iki kişi arasında meydana geldiği için meveddetten daha dar bir çerçeve taşır. Bu aşk, ne yararlı alanda, ne de yararlının bulunduğu başka alanda ortaya çıkar. Ancak bunu, aşırı derecede zevk düşkünü ve aşırı derecede iyiliği seven kimseler duyar. Bunlardan biri kınanmış, öteki de övülmüştür. Dostluk, gençler arasında ve yaratılışça onlar gibi olanlarda yalnızca zevkten dolayı ortaya çıkar. Bunlar çabucak birbirleriyle dost olur ve çabucak birbirlerinden ayrılırlar. Bu, onlar arasında az zamanda sık sık görülür. Kimi vakitte dostluk, zevkin sürekliliğine olan güvenleri ve zaman zaman onu tekrar etmeler ölçüsünde devamlılık gösterir. Bu güven kesildikten sonra derhal dostluk da sona erer. Yaşlıların ve yaratılışça onların durumunda olanların dostluğu birbirlerine bağlanmalarını sağlayan bir menfaat uğruna ortaya çıkar. Aralarındaki menfaatler ortak ise bunlar çoğunlukla uzun sürelidir, dostlukları sürekli olur. Aralarındaki menfaat ilişkisi kesilir ve ortak menfaat ümitleri tükenirse, dostlukları da biter.

İyi insanlar arasındaki dostluk, sırf iyilik içindir ve onun sebebi iyiliktir. İyilik öz itibarıyla değişmeyen bir şey olunca ona sahip olanların sevgileri de değişmez ve sürekli olur. (…) İnsanda diğer tabiatlarla müşterek olmayan yalın, ilâhî bir cevher bulunduğundan dolayı onun zevki öteki zevklere benzemez ve bu da yalın bir zevktir. (...)

Böyle bir zevkin yol açtığı sevgi, öyle bir coşku hal gelir ki, tam, halis ve delice bir aşk olur. İşte bu sevgi Tanrı’ya yaklaştıklarını iddia eden kimselerin nitelendirdikleri ilâhî aşktır. (…)

İnsanda bulunan ilâhî cevher, tabiatla temasından doğan kirlerden temizlenince ve çeşitli bedenî zevklerle türlü şeref tutkunluklarının çekiminden kurtulunca, kendi benzerine doğru yönelmek ister ve akıl gözüyle hiçbir maddenin lekelemediği mutlak “ilk iyiliği” temaşa eder, ona doğru koşar ve o zaman ilk iyilikten kendisine doğru gelen nurdan feyz alır. Böylece bundan eşi ve benzeri bulunmayan bir zevk duyar ve bedenini kullansın veya kullanmasın yukarıda anlattığımız birliğe varır. Ancak tabiattan tamamıyla ayrıldıktan sonra, bu yüksek mertebeye daha lâyık olur. Çünkü tam arınma, ancak dünya hayatından ayrıldıktan sonra gerçekleşir.

Bu ilâhî aşkın faziletlerinden biride, eksikliği kabul etmemesi ve ona entrikanın karışmaması, hükümdarın itirazına uğramaması ve sırf iyilere mahsus olmasıdır. Menfaat ve zevk ileri gelen sevgiler ise, kötüler arasında olduğu gibi, iyilerle kötüler arasında da olur. Fakat bunlar zevk ve menfaatlerin sona ermesiyle bitip tükenirler. Çünkü bu sevgiler gelip geçicidirler ve çoğunlukla alışılmayan yerlerdeki birleşmeler dolayısıyla ortaya çıkarlar. Bunlar, gemi ve benzerlerinde olduğu gibi, bu yerler terkedilince, ortadan kalkarlar. Bu sevginin sebebi sosyal yakınlıktır. Zira insan yaratılışı itibarıyla yabanî ve ürkek değil, sosyal yakınlık duygusuna sahip bir varlıktır. İşte Arapçadaki “insan” kelimesi de bu kökten türemiştir. Bu konu dilbilgisinde açıkça anlatılmıştır. “İnsan unutkan olduğu için bu adı aldı” diyen şair doğru söylememiştir. Bu şaire göre “insan” kelimesi, unutma (nisyân) kökünden türetilmiştir. Bu ise yanlıştır. Bilmemiz gerekir ki insanda yaratılıştan gelen yakınlaşma duygusunu beşerî ilişkilerimizde hataya düşmemek için, büyük bir titizlikle korumamız ve onu hemcinslerimizle birlikte ortaya koymamız gerekir. Çünkü bütün sevgilerin kaynağını o teşkil eder. İnsanlarda bu yakınlık duygusunun gerçekleşmesi için din ve güzel âdetlerce davetlere katılmak birlikte yemek yemek gibi usuller konulmuştur.

İbn Miskeveyh, Ahlâkı Olgunlaştırma, Çev. A. Şener, C. Tunç, İ. Kayaoğlu, Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları, Ankara 1983, s. 122–126.