8. Hukukun Kaynakları ve Yargılama Esasları

İslam hukukunun temel kaynaklarının Kur’an ve sünnetten meydana geldiği her kaynakta vurgulanmıştır. Ancak yargılama için bunlar yeterli değildir, çünkü yargıcın davayı iyi anlaması, eşitlik ilkesine göre davranması gibi yargılama esasları adaletin gerçekleşmesi için gereklidir.

Hz. Ömer

Hz. Muhammed’den sonra onun yanında yetişmiş olan sahabîler ve özellikle halife seçilenlerin fıkıh usûlüne dair söz ve görüşleri önem taşımaktadır. Hz. Peygamber’in en yakın arkadaş ve yardımcılarından biri olan Hz. Ömer’in (ö. 23/644) söz ve uygulamaları İslam hukuku bakımından ayrı bir öneme sahiptir. Hz. Peygamber’in vefatından iki yıl sonra Hz. Ebû Bekir’in ardından halife seçilen Hz. Ömer on yıl halifelik yapmıştır. Bu dönemde Hz. Ömer’in Basra valisi Ebû Musa Abdullah b. Kays el-Eş’arî’ye (ö. 44/665) gönderdiği yargıyla ilgili mektubu İslam hukuk tarihinde meşhur olmuş ve kendisinden sonra gelen yönetici ve bilginler için yönlendirici birçok ilkeye değinmiştir. Bu mektup birçok hadis ve tarih kaynağında yer almıştır.

Allah’ın kulu ve müminlerin emiri Ömer’den Abdullah b. Kays’a. Selamün aleyküm. Kendisinden başka ilah olmayan Allah’a hamdettiğimi sana bildiririm. Konumuza gelince;

Yargı hükmünün kaynağı ya kesin bir farz ya da uyulan bir sünnettir.

Sana arzedilen davayı iyice anlamaya çalış; zira uygulanmayan bir hakkı dile getirmenin faydası yoktur.

Meclisinde, yüz vermende ve yargında insanlara eşit davran ki; soylu senden bir kayırma ummasın, zayıf da adaletinden ümit kesmesin.

İspat davacıya, yemin ise inkâr edene düşer.

Haramı helal, helali de haram kılmadıkça Müslümanlar arasında yapılan sulh geçerlidir.

Kim uzakta bir hak veya delilinin bulunduğunu iddia ederse onun için belirli bir süre tayin et; eğer bu süre içinde davasını ispat ederse hakkını ona verirsin, bunu yapamazsa onun aleyhine hüküm vermende bir sakınca olmaz; bu şekilde davranmak davacının bahanesini ortadan kaldırma ve belirsizliği açıklığa kavuşturma açısından daha iyidir.

Bugün verdiğin bir hüküm üzerinde tekrar düşünüp gerçekten doğruya ulaştığına kanaat getirirsen, bu konuda hakka dönmekten geri durma; zira hak kadimdir/önceliklidir, hiçbir şey onu iptal etmez ve hakka dönmek bâtılda/yanlışta ısrar etmekten daha iyidir.

Yalan şahitlik yaptığı görülen, namusa iftira (kazif) suçu işlediği için cezalandırılan, velâ (dostluk, kölelik) veya akrabalık sebebiyle töhmet altında olanlar dışında Müslümanlar birbirleri hakkındaki şahitliklerinde adl/ güvenilir sayılırlar; zira kulların sırlarını Allah bilir ve o, kesin bir delil veya yemin yoluyla ispat edilmedikçe kulların işledikleri had suçlarının örtülmesini istemiştir.

Sana getirilen davalardan Kur’ân ve sünnette hükmü bulunmayanlar hakkında iyice düşün, sonra meseleleri birbiriyle kıyasla, benzer olanları bul, sonra sana göre Allah’a en sevimli ve hakka en yakın olana yönel.

Davaya bakarken kızgınlık, endişe, sıkılmak, insanlardan bunalmak ve onlara kötü davranmaktan sakın; zira gerektiği yerde hak ile hükmetmek Allah’ın mükâfat verdiği ve insanın iyilikle hatırlanmasını sağladığı bir iştir; kendi aleyhine de olsa hak konusunda niyeti samimi olanın insanlarla arasındaki sorunları Allah giderir; kim de kendinde olmayan şeyle süslenirse Allah onu çirkinleştirir; çünkü Allah kullarından sadece hâlis niyetle yaptıklarını kabul eder; bunun dışında Allah katından mükâfat olarak verilecek dünya rızkını ve onun (ahiretteki) rahmet hazinelerini bir düşün. es-Selâmü aleyküm ve rahmetullah (Selâmet ve Allah’ın merhameti üzerinize olsun).

b. Şebbe, Ömer. Tarîhü’l-Medine (nşr. Abdullah ed-Düveyş), Dârü’l-Uleyyân, II, 345–346. 
Çeviren: Mehmet Boynukalın

eş-Şeybânî

Ebû Hanîfe’nin en meşhur talebelerinden biri olan Muhammed b. Hasan eş-Şeybânî (ö. 189/804) hocasının vefatından sonra onun görüşlerini toplama ve savunma görevini üstlenmiş, Hanefî mezhebinin el-Asl, el-Câmiü’s-sagîr, el-Câmiü’l-kebîr, es-Siyerü’s-sagîr, es-Siyerü’l-kebîr ve ez-Ziyâdât gibi “zâhirü’r-rivâye” (meşhur rivayet) adıyla bilinen temel kaynaklarını ve başka birçok eseri telif etmiştir. Bu eserler Hanefî mezhebinin omurgasını oluşturduğu gibi, diğer fıkıh mezheplerinin temel kaynaklarının yazımına da önemli bir katkı sağlamıştır. Hayatının sonlarına doğru Şeybânî Abbasi halifesi Harun Reşid (ö. 193/809) döneminde başkadılık da yapmıştır. Şeybânî’nin eserlerinin büyük bir kısmı günümüze kadar gelmiştir. Günümüze kadar ulaşmayan bazı eserleri ise önemli bir değişikliğe uğratılmadan el-Hâkimüş’ş-ehid el-Mervezî’nin (ö. 334/945) el-Kâfî adlı eserinde özetlenmiştir.

Kadı/Hâkim Allah’ın kitâbındaki hükümle hükmetmelidir. Onda bulunmayan bir meseleyle karşılaşırsa Rasûlullah’tan kendisine gelen hükümle hükmetmelidir. Onda bulamazsa Rasûlullah’ın ashâbından kendisine gelen hükümlere bakmalı ve onunla hükmetmelidir. Sahâbe arasında o meselede ihtilaf varsa onların sözleri arasından kendisine en güzel görüneni seçmeli, onların hepsine birden muhâlefet edip kendi görüşüyle yeni bir şey ortaya koymamalıdır. Onlardan nakledilenler arasında bu meseleyi bulamazsa kendi görüşüyle (re’yiyle) ictihad edip hüküm çıkarmalı, onlardan gelen üzerine kıyas yapmalı, sonra kesin kanaatine ve hak gördüğü karara göre hüküm vermelidir. Bir konu kendisine zor gelirse fıkıh (İslam hukuku) uzmanlarından oluşan bir gruba danışmalı, uzlaşamazlarsa onların görüşlerinden kendisine en güzel ve hakka en yakın gözükeni almalı, onların görüşlerinin dışında bir görüşü daha güzel ve hakka daha yakın görürse onunla hükmetmelidir. Meseleyi açık şekilde anlamadıysa düşünüp fıkıh uzmanlarına danışmadan hüküm vermede acele etmemelidir.

el-Hâkimü’ş-şehîd. el-Kâfî, Atıf efendi kütüphanesi, no. 1005, 216b. 
Çeviren: Mehmet Boynukalın