Bedir Gazvesi, Hz. Peygamber ile Mekkeli müşrikler arasında meydana gelen ve İslâm tarihinde bir dönüm noktası teşkil eden önemli bir savaştır. 17 Ramazan 2 (14 Mart 624) Cuma günü vuku bulan savaşta Hz. Peygamber kumandasındaki 305 kişilik İslâm ordusu Ebû Cehil kumandasındaki 1000 kişilik müşrik ordusunu ağır bir bozguna uğrattı ve savaş Müslümanların kesin zaferiyle sona erdi. Başta İslâm’ın ve Hz. Peygamber’in en büyük düşmanı Ebû Cehil olmak üzere müşriklerden 70 kişi öldürüldü; 70 kişi de esir alındı. Müslümanlar ise on dört şehit verdiler (2/624). Bu zafer siyasi-dinî yapıdaki İslâm toplumunun daha da sağlam temeller üzerine oturmasını sağladı.
Hz. Peygamber ordusuyla Bedir’e gelip karargâh kurdu. Bunun üzerine Hubâb b. Münzir Resûl-i Ekrem’in yanına giderek:
“Biz savaşçı insanlarız. Ben bütün su kuyularını kapatıp düşmana en yakın su kuyusu civarına karargâh kurmayı daha doğru buluyorum” dedikten sonra: “Ey Allah’ın elçisi! Bu yeri Allah’ın emriyle mi seçtiniz? Biraz ileri veya biraz geri hareket imkânımız yok mu? Yoksa bu sizin şahsi görüşünüz ve savaş taktiğinizin bir gereği midir?” diye sordu. Hz. Peygamber: “Hayır, bu Allah’ın emri değil. Ben taktik icabı burayı tercih ettim” deyince, Hubâb b. Münzir şöyle cevap verdi: “Yâ Rasûlallah! Burası karargâh için uygun bir yer değildir. Buradan kalkıp Kureyşlilerin konaklayacağı yere en yakın su kuyusunun başına gidelim. Onun gerisindeki bütün su kuyularını kapatalım. Böylece su konusunda düşmana karşı avantajlı olalım.”
Hz. Peygamber Hubâb’a “Doğru söylüyorsun” dedi ve onun gösterdiği yere gidip karargâhını buraya kurdu. Bu Hz. Peygamber’in istişareye, ashâbının fikir ve düşüncelerine ne kadar önem verdiğini göstermesi bakımından dikkat çekicidir.
Savaşın önemini anlayan Hz. Peygamber Bedir’de savaş başlayacağı sırada secdeye kapanıp Allah’a yönelerek ondan şöyle yardım istiyordu:
“Ey Allah’ım! İşte Kureyş, bütün kibir ve gururuyla geldi; sana meydan okuyor ve peygamberini de yalanlıyor. Ey Allah’ım! Peygamberlere yaptığın yardım vaadini, bana da hususi olarak yaptığın zafer sözünü yerine getirmeni diliyorum. Ya Rabbi! Şayet şu küçük ordu eriyip giderse sana yeryüzünde ibadet edecek kimse kalmayacaktır.”
Taberî 1960–70. Târîhu’r-rusül ve’l-mülûk, nşr. Muhammed Ebü’l-Fazl, I-XI, Kahire, II, s. 424
Kur’ân-ı Kerim’de adı geçen iki savaştan biri olan Bedir’de (diğeri Huneyn) Allah’ın meleklerle Müslümanları desteklediği açıkça ifade edilmektedir:
“Andolsun, siz son derece güçsüz iken Allah size Bedir’de yardım etmişti. O halde Allah’a karşı gelmekten sakının ki şükretmiş olasınız. Hani sen mü’minlere, “Rabbinizin, indirilmiş üç bin melek ile yardım etmesi size yetmez mi?” diyordun. Evet, sabrettiğiniz ve Allah’a karşı gelmekten sakındığınız takdirde; onlar ansızın üzerinize gelseler bile Rabbiniz nişanlı beş bin melekle size yardım eder. Allah, bunu size sırf bir müjde olsun ve kalpleriniz bununla yatışsın diye yaptı. Yardım ve zafer ancak mutlak güç sahibi, hüküm ve hikmet sahibi Allah katındadır” (Kur’ân 3: 123–126).
“Hani Rabbinizden yardım istiyor, yalvarıyordunuz. O da, ’Ben size art arda bin melekle yardım edeceğim’ diye cevap vermişti. Allah bunu, sadece bir müjde olsun ve onunla kalpleriniz yatışsın diye yapmıştı. Zaten yardım ancak Allah katındandır. Şüphesiz Allah, mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir. Hani (Allah) kendi tarafından bir güvenlik olarak sizi hafif bir uykuya daldırıyor; sizi temizlemek, sizden şeytanın vesvesesini gidermek, kalplerinizi pekiştirmek ve ayaklarınızı sağlam bastırmak için üzerinize gökten yağmur yağdırıyordu. Hani Rabbin meleklere, ’Ben sizinle beraberim. İman edenlere sebat verin. Ben kâfirlerin kalplerine korku salacağım. Şimdi vurun boyunlarının üstüne. Vurun, onların bütün parmaklarına’ diye vahyediyordu. Bu, onların Allah’a ve Resûlüne karşı gelmelerindendir. Her kim de Allah’a ve Resûlüne karşı gelirse bilsin ki Allah’ın cezası şiddetlidir” (Kur’ân 8: 9–13).
“(Savaşta) onları siz öldürmediniz, fakat Allah onları öldürdü. Attığın zaman da sen atmadın, fakat Allah attı. Ve bunu, mü’minleri güzel bir imtihanla denemek için yaptı. Şüphesiz Allah hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir” (Kur’ân 8: 17).
Hz. Peygamber Bedir’de ele geçirilen esirlere iyi muamele edilmesini emretti ve “Onlar hakkında birbirinize hayır tavsiye ediniz” buyurdu. Mus’ab b. Umeyr’in kardeşi ve müşriklerin sancaktarı olan Ebû Azîz b. Umeyr şöyle anlatıyor: “Bedir’den getirdikleri zaman ben Ensar’dan bir gurubun elinde esirdim. Sabah ve akşam yemeklerinde ekmeği bana tahsis ederler, kendileri sadece hurma ile yetinirlerdi. Çünkü Resûlullah bize iyi davranmalarını istemişti. Onlardan birinin eline bir ekmek parçası geçse hemen onu bana verirler, ben de utandığımdan geri verirdim. Fakat onlar ekmeğe elini bile sürmeden bana iade ederlerdi.” Hz. Peygamber 70 esire nasıl muamele edileceğini ashabıyla istişare etti. Müşrik esirlerin fidye karşılığı salıverilmesi kararlaştırıldı. Okur yazar esirler on Müslüman çocuğuna okuma yazmayı öğretme karşılığında serbest bırakıldı.
Taberî 1960–70. Târîhu’r-rusül ve’l-mülûk, nşr. Muhammed Ebü’l-Fazl, I-XI, Kahire, II, s. 474–477.
Çeviren: Abdülkerim Özaydın – Casim Avcı