F. KELAM VE FELSEFE

İbn Haldun’a göre kelamın mantık yöntemiyle birleştirildiği 5/11. yüzyıl itibariyle İslam kelamı, öncekiler (el-mutekaddimûn) ve sonrakiler (el-muteahhirûn) olmak üzere ikiye ayrılmıştır. Gazzâlî’den farklı olarak sonraki kelamcılar, sadece mantığı kelamda kullanmakla kalmamışlar, kelam ile felsefenin konu ve sorunlarını, birbirinden ayırt edilemeyecek şekilde birleştirmişlerdir. Bu sentezde kelamcılar ile filozoflar arasındaki bilgi, varlık, evren gibi çeşitli konular üzerine yapılan tartışmaları kapsayan ve çağdaş yazından “tehâfüt geleneği” biçiminde terimleşmeye başlayan geleneğin büyük payı olmuştur. Gazzâlî ile birlikte başlayan, ardından İbn Rüşd (ö. 595/1198), Alâuddîn et-Tûsî (ö. 887/1482), Hocazâde (ö. 893/1488), Kemalpaşazâde (ö. 940/1533), Muhyiddin Muhammed Karabaği (ö. 942/1535), Musa Kazım Efendi (ö. 1920) gibi düşünürler tarafından zenginleştirilen “tehafüt geleneği”, çoğunlukla olumsuz yorumlarla tasvir edilmişse de, İslam düşüncesinin en verimli, zengin ve yaratıcı alanlarından birisi haline gelmiştir. Hatta Fatih Sultan Mehmet Han gibi bazı Türk devlet adamlarının Tehafüt geleneğinin canlanmasında ve gelişmesinde rol oynadıklarını da belirtmek gerekir.