H. RÜYADAKİ ARİSTO: ES-SÜHREVERDÎ

Dil öğrenimindeki başarının en açık psikolojik belirtilerinden birisinin, öğrencinin rüyasında öğrendiği dilde konuşması olduğu söylenir. Düşünce tarihi boyunca bir filozof üzerine yıllarca çalışıp da anlayamadığı noktaları o filozofa sormak istemeyen hiçbir düşünür yoktur. Şüphesiz İslam düşüncesinde derin izler bırakmış ve pek çok düşünür tarafından uzun yıllar çalışılmış bir filozof olan Aristo (Aristoteles), bu çok merak edilen filozoflardan birisi olarak, İslam düşüncesi yazınında yaygın olarak bilindiği üzere Sühreverdî’nin rüyasına konuk olmuştur. Filozofumuzun anlatımıyla karşılıklı sorular ve cevaplar şöyledir:

Düşünce ve riyazetle çokça meşgul olduğum bir zamandı. Bilgi problemini anlamakta zorlanıyordum. Bana göre kitaplarda anlatılanlar yeterince açık değildi. Bir gece uyur-uyanık haldeyken kendimi zevk halinde ve gayet parlak bir nur içinde buldum. O sırada insan şeklinde birinin belirdiğini fark ettim. Bir de ne göreyim, o, ruhların imdadına yetişen, hikmetin önderi İlk Muallim (Aristo) değil mi! Heybeti ve vakarı karşısında dehşete kapıldım. Beni selam ve merhaba ile karşılayınca dehşet, yerini dostluk ve samimiyete bıraktı. Ben bilgi probleminin güçlüğünden şikâyet edince:

Aristo- Kendi özüne dön, çözersin.

Sühreverdî- Nasıl?

Aristo- Sen kendi varlığını idrâk ediyorsun. Senin kendini idrâkin ya kendinle veya bir başka şeyle olmalı. Bu durumda ya sende bir başka güç var veya sen kendini başka biriyle idrâk ediyor olmalısın. Oysa bunun imkânsız bir şey olduğu besbelli.

Sen kendini kendinle idrâk ediyorsan bu idrâk, kendindeki bir şey (eser) itibariyle mi gerçekleşiyor?

Sühreverdî- Evet, öyle oluyor.

Aristo- O şey senin özünle (zât) örtüşmüyorsa özünü yansıtıyor olamaz. Bu durumda sen kendini idrâk etmiş olamazsın.

Sühreverdî- O şey (eser) benim sûretimdir.

Aristo- Senin suretin mutlak bir nefse mi, yoksa başka özel bir niteliği olana mı aittir?

Sühreverdî- Özel bir niteliği bulunana.

Aristo- Nefisteki her suret tümel bir kavramdır. O birçok tümelden oluşsa bile bu durum kendisine ortak olmaya engel teşkil etmez. Engel olduğu farzedilecek olsa o başka bir engelden kaynaklanıyor olmalıdır ve bu durumda ortaklığa engel olan özünle (zât) kendini idrâk etmiş olursun ki, bu, suretle gerçekleşen bir idrâk değildir.

Sühreverdî- Şimdi anlıyorum “ben” kavramını.

Aristo- “Ben” kavramı “ben” kavramı olması bakımından kendisinde ortaklık bulunmasına engel değildir. Biliyorsun ki, cüz’î (tikel), cüz’î olması açısından külliden başkası değildir, işte ben, biz ve o, cüz’îye (şahıs) işaret etmeksizin ve soyut kavram olmaları itibariyle tümel kavramlardır.

Sühreverdî- O halde nasıl oluyor?

Aristo- Kendi hakkındaki bilgin senin dışındaki bir güçle olmadığına göre sen kendini kendinle idrâk ediyorsun, başkasıyla değil. Seninle örtüşen ve örtüşmeyen bir şeyle (eser) de değil. Öyleyse sen hem akıl hem akleden (âkit) hem de akledilensin (ma’kûl).

Sühreverdî- Biraz daha açıklar mısın?

Aristo- Yönettiğin bedenini sürekli olarak idrâk etmiyor musun?

Sühreverdî- Evet.

Aristo- Bu, kendinde özel bir suretin gerçekleşmesiyle mi oluyor? Oysa sen bunun imkânsız bir şey olduğunu öğrenmiştin.

Sühreverdî- Hayır, tümel bir niteliğin (kavramın) oluşmasıyla.

Aristo- Sen kendine özgü bedenini hareket ettiriyor ve onun sana ait cüz’î (bireysel) bir beden olduğunu biliyorsun. Sana ait sureti edinmiş olman onun ortak bir kavram olmasına engel teşkil etmez. O halde onu (ortak kavramı) idrâk edişin, senden başkasını gösterdiği düşünüleme-yen o kendi benini idrâk edişin gibi değildir.

Sen bizim kitabımızı okumadın mı? Nefis müfekkire gücünü kullanarak düşünür. Bu güç [toplu halde bulunanları] ayırır; parça-bölük olanları birleştirir ve orta terimi düzenler. Halbuki cisme bağımlı olan muhayyile (mütehayyile) gücünün ise tümelleri oluşturmasına imkân yoktur. Eğer nefis cüz’îlerden habersiz olsaydı, öncül önermeleri nasıl oluşturur ve cüz’îlerden küllileri nasıl çıkartabilirdi? Müfekkire gücü neyi kullanır? Hayalden nasıl yararlanır ve muhayyile gücünü dağıtıp ayırması müfekkire gücüne ne kazandırır? Düşünmek suretiyle sonucun bilgisine nasıl ulaşır? Sonra cisme bağımlı olan muhayyile gücü kendini ve küllî nefisteki cisme ait sureti nasıl idrâk eder. Sen hayal ve vehmin iki ayrı güç olduklarını bilirsin ve vehim gücünün bu ikisini (müfekkire ve muhayyile) tamamladığını da anlarsın. (...)

Sühreverdî- Nefislerin birbirleriyle ve fa’âl akılla olan ittisal ve ittihadı ne anlama gelir?

Aristo- Siz bu âleminizde bulunduğunuz sürece onu gerçekleştiremezsiniz. Buradan tamamen ayrılınca artık ittisal ve ittihâd sizin içindir.

Sühreverdî- Biz, bunun yalnız cisimlerde gerçekleşeceğini gerekçe göstererek, ittisalin mutlak olduğunu söyleyen bir grup sûfî ve bilgeye karşı çıkmaktayız.

Aristo- Bilmelisin ki, sen zihninde iki cismin soyut kavramları arasında mutlak bir ittisali düşündüğün gibi bir hayvanın organlarının kavram olarak ittisalini de düşünebilirsin.

Sühreverdî- Evet.

Aristo- Bu durumda senin zihninin belirli bir bölgesinde somut bir boyut söz konusu mudur?

Sühreverdî- Hayır.

Aristo- İşte aklî ittisal budur. Nefisler de böyledir. Ulvî âlemde onların arasındaki ittisal ve ittihadın maddî değil, aklî olduğunu bu âlemden ayrıldıktan sonra anlayacaksın.

Sühreverdî- Sonra hocası Eflâtun’u övmeye başladı. O kadar övdü ki, hayret ettim. Bunu üzerine: “İslâm filozoflarından biri olsun onun derecesine ulaşabildi mi?” diye sordum.

Aristo- Hayır. Onun binde birine dahi ulaşamadılar.

Sühreverdî- Sonra ben tanıdığım kimselerin isimlerini saymaya başladım, fakat o hiçbirini önemsemedi. Ancak Beyâzîd-i Bistâmî, Ebû Muhammed Sehl b. Abdillah et-Tüsterî ve benzerlerine sıra gelince, müjdeli bir haber almış gibi sevindi ve:

Aristo- İşte gerçek filozof ve bilge onlardır. Onlar resmî bilgiyle yetinmeyip huzûrî, ittisâlî ve şühûdî bilgi alanına geçmişlerdir. Onlar bizim gibi hareket etmiş ve bizim konuştuklarımızı konuşmuşlarsa da maddî olanla meşgul olmamışlardır. [Allah katında] yüksek bir makam ve güzel bir gelecek onlar içindir.

Sühreverdî- Sonra o, ayrılıp giderken ben arkasından ağlıyordum. Âh, yaşadığım o hal nerde!

Sühreverdî, “Aydınlanma Felsefesi”, İslâm Filozoflarından Felsefe Metinleri, Çev. M. Kaya, Klasik, İstanbul 2005, s. 505–513.