II - SİYASET, DEVLET VE BÜROKRASİDE GELİŞMELER

İslam, hiçbir şekilde bir devlet modeli önermemiştir. Bunun en somut delili, bizzat Kur’ân’ın kendisi ile Hz. Muhammed’in vefat ederken bir halife tayin etmemiş olmasıdır. Ancak İslam, devletin siyasi, iktisadi ve hukuki ilkelerini belirlemiştir. Yönetim şekli anlamına gelmek üzere, toplum ve devlet yönetiminde toplumun görüşünü almanın, yönetici sorumluluğu alan kimselere danışmanın (el-istişâre), Hz. Muhammed’i de bağlayıcı bir ilke olarak kabul edildiği şüphesizdir (Kur’ân 3: 159, 42: 38). İslam’ın çoğunlukla kendisiyle suçlandığı çatışmacılığın aksine o, evrensel barışçılığı (salah, sulh) ve bozgunculuk (fesad) düşmanlığını kendisine ilke edinmiş (Kur’ân 2: 11–12, 205,vd.), cinayet işlemeyen ve yeryüzünde bozgunculuk yapmayan birisini öldürmeyi bütün insanları öldürmek kadar büyük bir suç, bir insanı yaşatmanın bütün insanları yaşatmak kadar büyük bir başarı olduğunu (Kur’ân 5: 32) açık siyasi ilkeler olarak belirlemiştir. Bu nedenledir ki İslam siyasetinin temel ilkelerinden birisi Mustafa Kemal’in de ifade ettiği gibi ’yurtta sulh cihanda sulh’tür. Bu ilke, gerek siyasi gerekse iktisadi olarak, sadece Müslümanların değil, bütün insanların çatışmasından ve sosyal/iktisadi düzenlerinin bozulmasından faydalanmayı reddetmektedir. Kur’ân (3: 104, 9: 71, 9: 112) ve hadislerde ısrarlı bir şekilde altı çizilen hem bireysel hem de toplumsal siyasi ilkelerden birisi, “iyi olanı emretmek ve kötü olanı yasaklamak”tır. Bu nedenledir ki İslam devletlerinin gerek iç gerekse dış politikada çoğunlukla en başarısız olduğu siyasi manevra türü, kendisini korumak veya çıkar elde etmek amacıyla başkasının zarar görmesini sağlayan böl ve yönet (devide et imperia) yöntemidir. “Böl ve yönet” ilkesi, “kendine yapılmasını istemediğin bir şeyi başkasına da yapma” evrensel ahlâk ilkesiyle açıkça çelişkilidir. İslam’a göre, siyasi otoritenin toplumu veya toplumsal sınıfları sömürme hakkı, genel olarak güçlünün zayıfı ezme hakkı yoktur. Tanrıtanımaz bir siyasi/iktisadi sistem adalete dayanırsa yaşayabilir, ancak söz konusu İslam bile olsa bir siyasi/iktisadi sistem adaletsizlik üzerinde devam edemez. İslam’ın getirdiği yenililikler, bütün geleneksel yapıları, çıkar kaygısı güden ve adaletsiz faydacılığı kendisine ilke edinmiş siyasi ve iktisadi bütün sistemleri rahatsız edegelmiştir.